.... rüyalarımın birinde bira içiyordum zeplin’de. üç dört yudumdan sonra aklıma geliyor içmemem gerektiği. yatmadan önce almam gereken ilacı almam olur biter n'apalım artık. keşke içmeseydim yine de. üç beş hafta içmeden duramadığıma sinirleniyorum. insan bu kadar önemli bir şeyi unutur mu allasen? ...
uyanır uyanmaz haberlere baktım. haberler felaket. hayatın içinde rastlaştıklarımızdan, dertleştiklerimizden, gönül birliği ettiklerimizden kötü haberler alıyor, haklı ve öfkeli cümleler duyuyor, insanın içine katran gibi çöken o 'hiçbir zaman iyi olmayacak' hissini yaşıyoruz. hepsi günümüzün içinde, hayatımızın bir parçası artık. yaşayanlara, kayıp verenlere, koca bir canavar sistemin karşısında öfkesini hüznüne gizlemek zorunda kalanlara, baş edemeyenlere, baş etmekten vazgeçenlere, inadına adımını atanlara, herkese ama herkese sabır ve güç diliyorum. şeytanın aklına gelmez oyunlar karşısında yutkunup yumruğumuzu sıkıyoruz. yaşanın acıyı tahayyül bile edemiyorum.
şubat ayında yunanca müzik atölyesi başladı. pazartesi akşamları altı ile yedi buçuk arasında hocamız fotini'nin seçtiği bir şarkıyı farklı seslerle, fotini'nin rehberliğinde söylüyoruz. ilk şarkı izmir rebetikosu bir şarkıydı, dün 1950'lerden bir şarkı söyledik. yunanistan'la bağımı koparmayacağım. ne orada olandan bitenden, ne atina'da yeni açılan mekanlardan, ne yeni şarkılardan habersiz olacağım. elimden geldiğince yunanca çalışmaya, okumaya devam edeceğim. son zamanlarda atina'yı düşününce rengin, kokunun, sesinin, ısının iç içe geçtiği keskin anlara dönüyorum. anlatması çok zor. hem şehrin sıcağını hissediyorum, hem arabaların uğultusu kulağımda, hem güneşin nasıl parladığını, hem burnuma gelen kokuyu hissediyorum. müzikle, şarkılarla bu anları pekiştireceğim. dilerim yunanca şarkılar söylemek bana iyi gelir.
ilaçlara devam. bir tanesi daha eklendi. antidepresanlar bana nasıl etki ediyor emin değilim. belki de emin olmamam doğru olanıdır. özellikle ilk iki hafta daha önce hiç olmadığım kadar bitkin ve yorgun hissettim kendimi. bilmem anlaşılıyor mu ama kafamın çevresine bir bulut iniyor. ama sadece zihnim değil, ruhum, etim, her yanım bulutlanıyor. o anlarda yatmaktan, anlamsızca bir şeyler izlemekten başka çarem yok. yıllardır uyumadığım kadar çok uyudum ama hala gecelerim bölünüyor. hala bir şeyler izlemeden, ses duymadan uykuya dalmam çok zor. zaten bir ayda ne kadar iyileşebileceğimi bilmiyorum. psikiyatrım son görüşmemizden 'artık biraz sizi tanımam lazım, bir sonraki sefer sizi konuşacağız' diyerek uğurladı beni. konuşalım bakalım. bu ayın ilk haftasında da bacağım ve belimdeki korkunç ağrılar için gittim doktora. o da fizik tedavi öncesi almam gereken ilaçlar verdi, o ilaçlardan biri de sersem etti. kendimi dışardan izlemek biraz korkutucuydu. doktorun kesin emriyle her türlü fiziksel harekete de ara verdim. pilates yok, koşmak zaten mümkün değildi acıdan, arada bir yürüyüş, o da kısa olacak. işe gidip gelmek, çalışmak dışında hiçbir şey yapmadan, neredeyse kimseyi görmeden avuç avuç ilaçlar alıp uzandım. hem dinlenmek hem kas ağrılarımla baş etmek düştü payıma. bu ay hiç içki içmedim.
ama seyahat planları yaptım. biletlerimi aldım, kalacağım yerleri ayarladım. elimden geldiğince, cesaretim olduğunca gideceğim bir yerlere. liste o kadar uzun ki bitmesi zaten mümkün değil. durgunluğumu, sakin günlerimi güzel günlere dönüştürmek, yine bir şeyler için heyecanlanmak istiyorum. önümde nasıl ilerleyeceğini bilmediğim bir hayat var. karamsarlığım hala belirgin, izleri duruyor. belki o kadar karanlıkta bırakmıyorum kendimi ama yine de kendimle ilgili hesabımın üstesinden gelemedim. sevilmemek, milyonların becerdiği şeyleri becerememek zoruma gidiyor. böyle düşünmemem gerektiğini biliyorum. bunu bilmek de zor geliyor. üstelik dünyamız, hayatlarımız tek bir 'an' ile değişebiliyor. ne de çaresiz kalabiliyoruz biliyorum.
23'ü erdem'in doğum günüydü. sabah uyandığımda aklıma geldi. 41 yaşında artık. yaşıtım olduğunu unutup onun kırk birine şaşırdım ciddi ciddi. kahvemi içtim, sesini, mimiklerini hatırladım. senelerdir görüşmüyoruz, umarım iyidir.
bu ay dinleyip çok sevdiğim şarkı: gorillaz - silent running (feat. adeleye omotayo)