top of page

h a z i r a n

bu ayın yazısını ayın son gününe yetiştiremedim. mexico city'deydim ve şehirde her günümü anlatmak gibi bir hedefim vardı. hem onu bahane ettim, hem bir şeyler yazacağıma gezerim dedim. şehirdeki ilk iki gün yazısı dışında bir şey yazmadım.


bu sabah istanbul'a döndüm. eve 11:30 gibi vardım. camları pencereleri açtım, hava sıcaktı ama mis gibi esiyordu. bir şeyler yedikten sonra deriin bir uykuya daldım. uzun zamandır bu kadar güzel dalmamıştım uykuya. altı aydır aldığım aldığım iki antidepresandan biri uykuma yardımcı olan türen, o yüzden uyuyamıyorum demek istemiyorum. şükürler olsun uykum çok çok düzeldi. sadece çok güzel uykuya daldım. çok güzel uykuya daldığınızda bilirsiniz. ruhunuz böyle bi içinizden çıkar gider. bi de ben cereyanda kalmaya bayılırım, onun ortasında uyumuşum tatlı tatlı.


haziran ayım güzel geçti. kendimi çok daha iyi hissediyorum. bugün taksiyle eve dönerken ve istanbul'un boktan binalarına bakarken onu düşündüm. altı ay öncesini düşündüğümde kendimi tanıyamıyorum. hala çok derdim var ve onları halledebilmek, kendimi sevmek için çok uğraşacağım. o kısım hala çok kırık dökük halde ama uzun sürecekse de bunun için uğraşacak gücüm var artık. gücüm olmadığında da kendime kızmayacağım. böyle taş gibi ağır bir yalnız kalma korkusu hala duruyor. olay sadece yalnız olmak da değil. yalnızken dünyadan, arkadaşlarımdan, olan bitenden uzak kalmak korkusu. ben hayatı(mı)n çekirdeğinden uzak kalmak istemiyorum. sevilmek istiyorum, sevmek istiyorum, sakince, birbirine değer vere vere yaşamak istiyorum. bunlar hala hiç olmayacak gibi geliyor. ama içimde bir küçük pencere açıldı ve o küçük pencereden ışık sızıyor o nem kokulu, o çürümüş ruhuma. du bakalım.


işimde küçük bir değişiklik oldu. biraz terfi ettim gibi bir şey. o da beni sevindirdi. işimden zaten memnundum, iyi çalıştığımı biliyordum, değerimin anlaşılmasından hoşlandım. biraz daha iyi bir iş tanımım var ve daha fazla para kazanacağım. bunlar benim gibi 40'larının başında panikleyip, bazen 'hiç bir şey beceremedim' diyerek uzaklara bakan biri için iyi şeyler. kimin için kötü olsun allasen. bu ay ilk defa fransa delegasyonu ile çalıştım. tüm kılıçlarımı ve kalkanlarımı çıkarmıştım, zira korkunç bir ekip olacaklarını düşünüyordum ve dünyanın en tatlı insanları çıktılar. neymiş ozan efendi, siksik etmeyecekmişsin tanımadan etmeden.


bu ay psikiyatristimle olan seansta neredeyse sadece babamı konuştuk. konuşurken çok sakindim ve ne istediğimi, nelerden hoşlanmadığımı iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. babamla bu ay sahile inip bir kahve içtik, orada onunla da açık konuştum. yıllardır neden aynı şeyleri aynı cümlelerle anlattığını sordum. yaşlılık dedi, insan panikliyor, belki de onları kendi kendime hatırlatmak istiyorum dedi. haklı olabilir. ama ben (biz) on beş senedir aynı şeyleri dinliyoruz. yine de çok sakince konuşmak iyi geldi. kendi kendime öfkelenmek, bir şeyler ummak yerine konuşmayı tercih ediyorum. herkesin kendi dünyası, kendi bir örgüsü var. orada illa benim istediğim gibi olmayacaklar. ama açık olalım.


bu ay yunanistan'ın en sevdiğim müzisyeni maraveyas yeni albümünü çıkardı. haziran ayına o yüzden de bir teşekkür ederim. maraveyas çok sevdiğim biri. hem çok iyi bir müzisyen, hem çok cici bir insan, hem yakışıklı hem de tatlı. o yüzden bu ayın şarkısı ondan gelecek. yazının fotoğrafı ise mexico city'den. mexico city'de öyle güzel öyle güzel 8 gün geçirdim ki anlatamam. hiç bilmediğim, kocaman bir şehirde dolu dolu, yiye içe, geze dolana, sarhoş ve mutlu ola ola geçti 8 günüm. mexico city günlük yazılarını ne olursa olsun yazacağım.




yılın yarısı bitti. inanılmaz.

62 views
bottom of page