top of page

ağustos

bu sene ilk defa ağustos'ta denize girdim. 'raniş çeşme'de' şenliklerini kutlamak için bu sene de koşa koşa çeşme'ye gittik. merveler ovacık'ta 15 günlüğüne bir ev kiraladılar, ben de 4 gün onların evinde kaldım. serdarcığım da geldi. geçen sene ilk defa görüp bayıldığım ıldır'a da uğradım. yine o minicik koydan günbatımında denize girdim, geçen sene ilhan irem'in öldüğü günün akşamında bangır bangır ilhan irem çalan balıkçıya gittim, sardalya yedim. çeşme'deki son günümde oktay dayımın öldüğünü öğrendim, çok üzüldüm. oktay dayım yumuşacık, iyi kalpli biriydi. dayılar hep tatlı olur, o da dünya tatlısıydı. raniş'i görmek, denize girmek, merve'yle olmak çok iyi geldi. çeşme'yi de çok seviyorum, umarım her sene yolum düşer.


bu ay psikiyatristimle olan seans çok iyi geçti. bundan sonraki seanslarda neye eğileceğimizi, neyin nedenlerini araştıracağımızı çok güzel açıkladı, dedikleri aklıma çok yattı. hangi davranışımın, düşüncemin buna yol açtığını da belirtti. kafamda bir soru işareti, yersiz bir şüphe bırakmadı dedikleri. aylar süren görüşmelerimizde benim söylediğimi unuttuğum şeyleri hatırlattı. uzun zamandır ona 'ben nasıl bir hastayım?' sorusunu yöneltmek istiyorum. iyileşiyor muyum öğrenmek istiyorum. ama böyle sorular da şak diye sorulmuyor. zaten her seferinde konuşacağımız konuları - bu sefer - ben yönlendireceğimi düşünüp her seferinde ters köşeye yatıyorum. ama bu aralar aramız iyi, demek istediğim o. insanın psikiyatristiyle arasının iyi olması da mühim.


çeşme'den sonra ege'de ikinci durağım assos yakınlarındaki sokakağzı plajı oldu. sibeller ailecek oradaydı. cumartesi sabah 4:30 - 5:00 gibi çıktım. tek başına araba kullanmak beni çok rahatlatıyor, yolda olmanın (güzel bir yere gidiyorsam tabii) insana can katan bir yönü var. sabah karanlığında ve serinliğinde başladığım yolculuk, saat 10:00 gibi kaldığımız mekana ulaşınca son buldu. sincap kamp, çok tatlı ve kibar insanların çalıştığı bir işletme. oda da rezerve edebiliyorsunuz, çadırınız varsa zeytin ağaçlarının altında kamp da yapabiliyorsunuz. sibeller zeytin ağaçlarıyla kaplı kamp alanının bitiminde üç odalı bir ev rezerve etmişlerdi. ben de sibo'nun odasında kaldım. dalgasına ve çalımına aldırmadan bol bol denize girdim, sibo'yla çok güzel yemekler yiyip rakı içerek biraz dertleştik, çocuklarla muhabbet ettim, kitap okudum, seçil ve selim oradaydı, onları görmek de iyi geldi. pazar günü hava biraz kapalı ve deniz artık sersem gibi dalgalı olunca düşündüğüm saatten daha erken çıktım, gelibolu'da uzun zamandır gitmek istediğim ilhan restoran'a gittim. isli midye, patlıcan ezme, mis gibi bi roka salata ve tekir yedim. peynir helvası da aldım. dönüş yolunda baktım silivri'nin oralarda hala trafik var, bu sefer de tekirdağ'da durdum, orada biraz dolandım. yolculuk güzel şey. çanakkale taraflarında keşke bir yerim olsa diye düşündüm.


yeni işimden (pozisyonumdan) çok memnunum. sözüne güvendiğim, meraklı olduğum birkaç iş arkadaşımdan güzel geri bildirimler aldım. işimi kibarca, kimseyi huzursuz etmeden, kimseye hükmetmeden yapmaya özen gösteriyorum. bu özenin görünür olduğunu bilmek beni mutlu etti. kafamın daha bastığı, stresin daha (şimdilik) az olduğu, daha çok insanla iletişimde olduğum bir pozisyon bu. ileride ne yapmak istediğime dair bana daha çok ipucu veriyor. bir önceki işte kariyerimin devamıyla ilgili çok net cevaplar bulamadığım şeyler yapıyordum, şimdi daha açık bir yolum olduğunu görüyorum.


aylardır gözüme kestirdiğim bir spor salonuna bu ay kaydımı yaptırdım. fizik tedavi sonrası doktorum karnımı ve popomu güçlendiren egzersizler yapmam gerektiğini söylemişti. fizik tedavi mart gibi sona erdi ve şükürler olsun ağrım yok denecek kadar az. bu esnada kilo aldım, içki içtim ama bunları yaparken çok da üzülmedim. içimde bir yiğit her seferinde 'tamam bu içki işini artık kontrol edeceğim.' diyor ama o yiğide çok güvenmiyorum. o yüzden en azından haftanın iki günü PT ile egzersiz yapmam gerektiğini düşünüp kaydoldum. erenköy'de tertemiz, yepyeni bir mekan. işini çok ciddiye alan, genç, dipçik gibi bir hocam var. çocuğa karşında 41 yaşında, günde iki antidepresan alan ve içki içen biri var ama iyi bir öğrenciyim, denileni yaparım, benimle bir geleceğe var mısın dedim. o da yapalım bu işi dedi. anlaştık. her salı ve perşembe o benim canımı çıkarıyor, ben de buna mutlu oluyorum.


bu ay iki kere kurtuluş'a yolum düştü. ilkinde, mabel matiz yeni albüm lansman partisi öncesi defne ile astek'e gittik. defneciğim bir mabel matiz delisi olduğumu bildiğinden beni davet etti ve onun sayesinde çok çok sevdiğim bir müzisyenle aynı ortamda dans ettim ve merhabalaştım. geceye ayşegül aldinç, ceylan ertem ve melike şahin de katıldı. her taşın altından çıkmazsa ölecek olan melikşah beyler de oradaydı tabii ki. iki gün sonra kurtuluş'a yine gittim. nora ve volkan'a gittik, yavrularını gördük sevdik, oradan çıktık yine astek'e gittik. sevim de geldi. defne ile olan astek akşamımıza da uğramıştı sevim, bu buluşmaya da geldi. sevim bir 12 eylül sergisi hazırlığında, açılışına biz de gideceğiz, meraktayım.


eylül geldiği için çok mutluyum. bu ay yeni seyahatler beni bekliyor. ağustos'un uzun süren ve kesintisiz sıcağına rağmen bu ayı hep iyi hatırlayacağım. umarım yani. yollar, gün batımları, gece denizleri, canım dayımın bana ışıl ışıl hatıraları, bolca yenen balık, içilen rakı, şarkılar, buz gibi zeplin biraları, arkadaş muhabbetleri, kendime iyi bakmak için attığım başka bir adım bu ay benimleydi. kim bilir, belki eylül daha da güzel geçer.


bu ayın şarkısı canımın içi james blake'in yeni çıkacak albümünün (eylül 8'de çıkıyor) ikinci teklisi loading. elektronikçi, hapçı james blake bu albümle geri dönüyor sanırım. ben o haline de bayılıyorum, her haline bayılıyorum.





93 views
bottom of page