bu ayı en çok sofia ayvalık'ta yediğim o muhteşem yemeklerle ve içtiğim lezzetli şaraplarla anmak istiyorum. bir de ertesi gün tadına doyulmaz bir sonbahar güneşi ile gezdiğim sokaklarıyla. annemle teyzemi hayıtlı'dan almadan önce cuma akşam iş çıkışı direkt ayvalık'a gittim. çok cici bir otelde kaldım, sofia ayvalık'ta yemek yedim, üstüne yuri'de mükemmel bir negroni içtim ve odama çekilip tatlı tatlı uyudum. ertesi gün bir saat sokaklarda dolandım, sonra annemle teyzemi aldım ve istanbul'a döndük. teyzem 22 ekim'de viyana'ya döndü. teyzemi çok seviyorum, gittiğinde biraz üzüldüm.
bu ay biraz zor geçti. psikiyatristimle seansım beni zorladı. ayın başında ve sonra ilerleyen günlerinde kendimi çok da iyi hissetmediğimi düşündüm. zaten iyi hissetmek çok zor ama en azından buna aldırmıyor ya da kendimce bunu mazur görüyordum. kendimi yine çok yalnız ve çaresiz hissettim, uzun zamandır hissetmiyordum bunu. eylül sonundaki yunanistan tatilim sırasında belim yaptığım ters bir hareket sonrasında (çok dik olmayan bir bayır çıkıyordum) yine ağrıdı. bel fıtığım muhtemelen bu sefer de sol bacağımdaki siyatiği tetikledi. böyle yazarken bile asabım bozuluyor, kendimi dede gibi hissediyorum. ağrı tam 6-7 ay önce sağ bacağımda hissettiğim ağrıya çok benzer olduğu için ona uygun hareketler yaptım, spor hocamı bilgilendirdim, arada ağrı kesiciler alarak bir süre kendi kendine geçmesini umdum. ağrı arada azaldı umutlandım, özellikle geçen hafta neredeyse hiç ağrı hissetmedim ama cumartesi gününden beri korkunç bir atakla geri döndü. bugün doktoruma gittim. zeynep hanım yeni bir MR istedi, lyrica'nın da dahil olduğu dört ilaç verdi, önümüzdeki günlerde biraz sersem hissedeceğimi söyleyip beni uyardı. hepsini hatırlıyorum zaten, bu hafta o yüzden evden çalışma izni almıştım. artık laptopu kucağıma, yamacıma alır, uyur kalkar bir şekilde hallederim. yeter ki ağrılar azalsın. yarın sabah önce psikiyatristimle randevum var, öğleden sonra da MR için hastaneye gideceğim. what a life gerçekten.
çok kilo aldım, bu ay çok içki içtim. bu kadar fazla içmemek istiyorum ama dönüp dolaşıp yine içiyorum. zeplin'deydim yine bol bol. hiçbir şey okumadım, almodovar'ın kısa filmi dışında hiç film izlemedim. ekim ayı itibariyle yunanca müzik atölyesi tekrar başladı, ona koşa koşa hevesle her pazartesi gittim. çok güzel şarkılar söylüyoruz, hocamız fotini'yi çok seviyorum. beraber şarkı söylemek beni mutlu ediyor. işim gücüm gayet iyi gidiyor, o konuda şikayet edemem, umarım hep böyle devam eder. 2024 senesinde çok meşgul olacağız sanırım, hiç şikayetim yok. yeter ki düzgün düzgün, insanca çalışalım.
bu ay erim'in yavrusu yorgo'ya biraz baktım. baktım dediğim erim bodrum'dayken yarım saat - bi saat gelip kendisini kudurttum. inanılmaz güzel gözlü, hoplayan zıplayan, afacan bi yavru kedi. insan onunla oynarken kendinden geçiyor. insanlar neden kedi köpek delisi oluyor, çok rahat anlıyorum. erim'le bu ay salon'da 'engin' konserine gittik. konser sonrasında konuştuğumuz kişilerden birinin melis danişmend olduğunu fark ettim. onla da tanışmış oldum böylece. konser sonrası üzüm'ün yeni mekanı sendika'ya gidip dans ettik biraz. sendika'ya artık yunanca müzik atölyesi, koro öncesi uğruyorum. çok güzel olmuş.
sibel yeni işine başladı, onun kutlamasını geçen hafta güler ocakbaşı'nda yaptık. umarım her şey onun için yolunda gider. aralık ayında londra'ya gidiyorum, biletlerini aldım, tuğba'ya haber verdim geleceğimi. yakında beni nüfuslarına alacaklar az kaldı. iki tiyatro oyununa bilet de aldım. noel zamanı orada olacağım. muhtemelen her yer kapalı olacak, umrumda bile değil. gerekirse sadece evde battaniye altında love actually ve benzer şeyler izler, sonra da mahallede dolanırım. londra'ya gitmek beni mutlu ediyor. maiar da londra'ya bu ay gitti bu arada, çok sevdiğim tercümanlarımızdan biri. başka bir ülkeye, başka bir hayata giden herkese özeniyorum. sanki ben bir daha hiçbir yere gidemeyecekmişim gibi hissediyorum ve korkuyorum. istanbul'u sevmiyorum ve istanbul'da olmaktan aslında hoşnut değilim. zaman çok çabuk geçiyor, yoruluyorum ve durgun bi yerde olmak istiyorum. sesin, rengin, kokunun bu kadar karman çorman olduğu bir yerde değil. hayatıma aynı insanlarla, aynı mekanlarda, aynı şeyleri yaparak geçirmenin benim için çok daha iyi bir şey olduğunu fark ediyorum.
bu ay en çok sufjan stevens'in yeni albümünü dinledim sanırım. albüm çıktıktan birkaç gün sonra, albümü kaybettiği partnerine adadığını açıkladı sufjan stevens. albümün hüznü mayalandı resmen bunu okuyunca. durmadan dinledim, gece gündüz dinledim. o yüzden bu ayın şarkısı o albümdeki en sevdiğim şarkı. umarım gelecek aya biraz daha mutlu bir yazı paylaşırım. ve umarım ağrılarım geçer.