Eee nasıl geçiyor İstanbul günleri?
Hiç fena değil. Hadi biraz daha açık konuşayım seninle, umduğumdan iyi. Bir tren vagonunda tıngır mıngır sallanarak giderken pencereden gördüklerimden, kulaklıktan ruhuma üflenen şarkılardan, çok sevdiğim barın o masasında bazen kendimle bazense çok sevdiklerimin kahkahasıyla olmaktan memnunum. Gezecek, görecek, keşfedecek amma mekan; gözünün içine bakıp hikayesini -istersem zevkle- dinleyeceğim onca insan var. Bildiğim(i zannettiğim) ve tanışıklık hissini hep içimde taşıdığım o bin sesli, yüz renkli, muhabbetten keyfi yerine gelen, dertten bazen solup küsüveren şehrin parçası olmak bana kendimi başka şekilde tanıtıyor. Bazı anlarda hiç alışık olmadığım bir cesaret sarıyor her yerimi; işleri yoluna koyabileceğimi, kendime yatırım yapıp zaman ayırabileceğimi, sevdiceklerimle daha çok zaman geçireceğimi, ana dilimde birini ne kadar sevdiğimi ve ona derdimi sakince anlatabileceğimi düşününce 'yaparım ulan!' diyorum. Bu yaştan sonra bile olsa hepsini yaparım, acele etmeden yavaşça yaparım. Çoklarının bana dediği ve benim de inandığım üzere yaşım değil zaten sorun. 'O' yaşta benden | ve çoğumuzdan | beklenenler. Yaparım dediklerimse bu bahsettiğim beklenenlerin tam da dışında, karşısında duran niceleri. Beklenen dışındakileri gerçekleştirmek sabır, güç, zaman, sükunet istiyor. Hepsine aynı anda sahip olmak çoğu zaman bana zor geliyor. Kolayına kaçıyorum, o zaman da sonsuz bir döngü içindeki kendimden hoşlanmıyorum.
Bazı anlardaysa o şefkatli kollarında olmaya bayıldığım karanlıkla kuşatıyorum benliğimi. 'O' hayata dönmüş olmak çoğu şeyi başaramamış, hayalimdeki o şehirde o evde o insanla yaşamıyor olmak demek sanki. Bunun -mutlak- gerçek olmadığını biliyorum, böyle düşünmemem gerektiğini kendime sık sık hatırlatıyorum ama bu şekilde düşünmekten vazgeçemiyorum. 'Bekleneni' yapmadım. Hiç düşünmeden sığınacağım, destek alacağımdan emin olduğum, zayıflığımı hiç çekinmeden sergileyebildiğim o sokaklara, o şehre geri döndüm. Ve bu şehirden bu zaman sonra -yine- çok hoşlanırsam, o bana uzun uzun bakınca benim kalbim daha hızlı atmaya başlarsa, bir vapurun güvertesinde dinlediğim o şarkı bana hiç aklıma gelmesini istemediğim şeyleri düşündürürse o zaman bu şehri bırakmak çok zor olur.
Benim bu şehre dönerken kendime verdiğim ilk söz, buradan yine aşkla, binbir minnet duygusuyla ayrılmaktı. Sözünü tutmak, sözümü tuttuğum için kendime gülümseyerek 'hadi yaptın bu işi' demek ve gülümsemek istiyorum. Karanlığım beni buraya bağlarsa, ben bu göğün altına çakılı kalırsam; o başka yüzler, o büyük pencereler, o dalları şiir gibi ağaçlar benden uzak durur.
08.04.2022 - Kurtuluş