Ülkelerin en büyük ve ikinci büyük şehirleri genelde -özellikle ülke vatandaşları tarafından- kıyaslanır, karşılaştırılır ve hangisinin daha iyi olduğu bitmez sebeplerle kanıtlanmaya çalışılır. E burada da durum pek farklı değil. İstisnalar olsa da genelde Atinalı Atina'nın, Selanikli ise Selanik'in daha iyi daha güzel daha renkli olduğunu savunuyor Yunanistan'da da. Biraz politik bir değerlendirme olacak ama bence iki şehrin de keyfi ve rengi bol, farkları ise çok keskin olmasa da gözle görülür.
Bana sorarsanız Yunanistan'ın bu iki şehrini de görmüş ve özellikle İstanbul İzmir havasını solumuş, o iki şehirde büyümüş insanların tercihi genelde Selânik'ten yana oluyor. En büyük sebebi ise Selânik'in denize daha arkadaş bir şehir olması. Atina denize daha mesafeli ve nüfus yoğunluğu kuzeye doğru, yani denizden uzaklaştıkça artan bir şehirken, Selânik denizi kucaklayan bir şehir planına sahip olduğu için ziyaretçisini ve şehirlisini dalga seslerine daha çabuk kavuşturuyor. Şehrin en yoğun en hareketli semtlerinden mekanlarından sahile yürümek 5-10 dakikanızı alırken Atina'da deniz kenarında yürümek isterseniz bu süreyi en az üç katına çıkarmanız gerekiyor.
Kısaca şehri bir tanıyalım. Merkez nüfüsu 400.000 civarında ve ülkenin kuzeyinde konumlanmış şehir adını büyük İskender'in kızkardeşinden alıyor. Bizans ve Osmanlı gibi iki önemli imparatorluğun en stratejik noktalarından biri olmuş, zamanında Avrupa'nın en yoğun yahudi nüfusunu barındırmış şehrin mimarisi, sokakları, yemekleri ve insanları adeta sahip olduğu tarihin bir yansıması. Osmanlı döneminden kalma ahşap konaklarla dolu sokakların birinde yürürken birazdan karşınıza küçük bir Bizans kilisesi çıkabilir, su aldığınız ve İstanbul'dan geldiğinizi söylediğinizde gözleri parıldayan bakkalın sahibi mübadele zamanı şehre göç etmiş birinin torunu ya da çocuğu olabilir, hayranlıkla baktığınız sıradan bir apartman büyük 1917 yangını sonrası dünyanın en hızlı şehirleşme hareketlerinin birinde görev almış fransız mimar Ernest Hebrard'ın eseri olabilir.
1917 Selânik yangını şehri neredeyse tarumar etmiş, binlerce insanın işsiz olmasına, evsiz yurtsuz kalmasına sebep olmuş olsa da şu an sokaklarında yürüyüp hayran kaldığımız şehrin mimarisini ve planını oluşturmuş. Yangın sonrası hızla yeniden inşa edilen ve yapılanan şehrin denize paralel üç ana caddesi ve onu kesen sokakları Art Nouveau binalarla donatılmış ve adeta bir Batı Avrupa şehri yaratılmış. Atina'nın ter döktüren ve dolambaçlı haritasına inat burada çok daha kolay bir şekilde ve daha kısa zamanda şehri gezebiliyorsunuz. Üstelik şehir geçmişine sadık kalarak ülkenin belki de en kozmopolit ve en ulaşılabilir noktası olma özelliğini hâlâ koruyor. konumu gereği Yunanistan dışı otobüs ve tren seferlerinin de merkez noktası olan Selânik'ten Türkiye'ye, Bulgaristan'a, Üsküp'e ve Arnavutluk'a gitmek Atina'ya nazaran çok daha kolay.
Özellikle son yıllarda yenilikçi çalışmalarıyla uluslararası platformlarda tanınan, 2012 senesinde dünyanın en iyi belediye başkanı seçilen Yiannis Boutaris sayesinde daha da popüler olan şehir ziyaretçilerini mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Atina'da yaşayan ve Atina'yı çok seven biri olarak ben de her Selânik ziyaretimi "tamam Atina çok güzel ama Selânik de şahane be" diyerek bitiriyorum. Bu renkli şehir hakkında yazacaklarım elbet bu kadarla sınırlı değil ama dediğim gibi bu bir tanıtma yazısı, ileride daha ayrıntılı ve daha özel yazılarda buluşmak üzere.