top of page

Meteora'nın büyüsü


Kardeşlik kitabımızda yazılı olmasa da bilinen bir kural vardır: ben ablamı gezdiririm. Kendi kendine gezmeyi beceremediğinden değil tabi ama beraber yapacağımız bir seyahat ise söz konusu olan, ablam genelde organize etme işini bana bırakır, ben de seve seve yaparım her seferinde. Yunanistan'a geçtiğimiz Eylül ayında geldiğinde de kural değişmedi. Planlanan gezinin ilk durağı, Yunanistan'ın Akropolis sonrası en çok ziyaretçi alan noktası Meteora idi. Daha önce İdra adası hakkındaki yazıda da belirtmiştim; bir yer çok biliniyorsa ya da çok insan tarafından tavsiye ediliyorsa bana bir titreme geliyor, orayı gezme işini hep erteliyorum. Koca yaz Meteora'ya gitmek aklıma gelmedi, unutmuştum bile varlığını ama ablam yine "hadi sen planla" deyince bir anda şimşekler çaktı kafamda. İlk durağımız fotoğraflarından da anlaşıldığı üzere, görkemli Meteora olacaktı. 


Peki neydi yedi düvelin sürekli önerdiği, ağzından düşürmediği Meteora'nın özelliği? İnternete hızlıca göz gezdirdiğimde fantastik bir hikayenin geçtiği bir şehre bakıyormuşum gibi hissettim; karşımda yüzlerce metre yükseklikte kumtaşı kayalıklar, kayalıkların arasından gözüken ormanlar ve onların tepesine inşa edilmiş manastırlar vardı. Nefes kesici denir ya hani, işte öyle bir manzaraydı gördüğüm. Bugün bile binbir zorlukla yapılacağını düşündüğüm o görkemli manastırları kim, neden ve hangi şartlarda yapmıştı? Kısaca anlatmaya çalışayım.

Bugün bilinen haliyle, Meteora'nın tarihi yaklaşık bin sene öncesine dayanıyor aslında. 11.  yüzyılda inzivaya çekilen münzevi keşişlerin huzurlu yuvası olmuş Meteora önceleri. Keşişler genelde kayalıkların oyuklarında, mağaralarda yaşar, nadiren de olsa dini görevler için başka insanlarla buluşurmuş. 12. yüzyıl başlarında inşa edilen "Panaghia Doupiani Kilisesi" çevresinde ilk defa tüm keşişler düzenli olarak buluşmaya ve bugün bildiğimiz ibadet şekillerini oluşturmaya başlamış. Meteora'da hayat keşişler ve Ortodoksluk açısından yolunda giderken bugünkü Yunanistan topraklarının yavaş yavaş Osmanlı / Türk hakimiyetine geçmesiyle durum değişmiş. Athos dağı (Aynoroz) bölgesindeki (ki Ortodokslar için kutsal dağ olarak kabul edilir) keşişlerden Athanasius Koinovitis, bizim tayfa Bizans'a diş bilemeye başlayınca yanındaki birkaç keşişle beraber "Kaya Ormanı" olarak ünlenen Meteora'nın yolunu tutmuş. Gel gör ki Osmanlı / Türk hakimiyeti zamanla bütün ülkeye yayılınca "uzaklarda bizim için şahane bir yer var" diyerek geldikleri Meteora'da da tehdit altında olduklarını hisseden keşişler daha güvenli hissetmek, daha tanrıya yakın olmak için manastırları ortalama üç yüz metre yükseklikteki kayaların tepesine inşa etmiş. Yani bugün, burada milyonlarca insanı kendisine hayran bırakan Meteora'yı Meteora yapan üç önemli faktör var; milyonlarca yıllık bir jeolojik oluşum sayesinde ağızları açıkta bırakan bir coğrafya, dünya tarihinin değişmez hakimiyet/savaş hikayeleri ve insanoğlunun dini inançlarıyla yönlendirdiği maneviyat arayışı. 

gelelim ulaşım, konaklama ve yeme içme meselelerine. Hangi Yunan tanıdığıma söylediysem "aaa  tren mi gidiyormuş oraya?" sorusuna muhatap oldum ama evet,  Meteora'ya trenle gidebilirsiniz; hem Atina'dan hem de Selanik'ten. Meteora'ya gitmek için öncelikle Kalambaka (Kalabaka) şehrine gitmeniz gerekiyor, Atina'dan beş, Selanik'ten üç saat uzaklıkta bu şehre gitmek için otobüs ya da tren seçeneklerinden hangisini tercih edersiniz bilmiyorum ama ben gönül rahatlığıyla treni önerebilirim. Biz Atina'dan sabah treniyle yola, tam da zamanında çıktık ve belirtilen saatte Kalambaka'ya vardık. Yunan trenleri çok janjanlı değiller ama temiz, rahat ve dakikler. Bana da fazlası gerekmiyor zaten. Konaklamak için ya Kalambaka ya da buradan iki kilometre uzaklıktaki Kastraki'yi tercih etmeniz gerekiyor. Kastraki, Meteora'nın o büyülü kayalarının dibinde küçük bir köy, nerede kalırsanız kalın büyük bir ihtimalle otel odanızın manzarası o kayalardan biri olacağı ve çok üşengeç biri değilseniz, biraz daha kalabalık bir yere gitmek istediğiniz takdirde Kalambaka'ya yürüyüş mesafesinde olacağınız için ben burada kalmanızı öneririm. Tüm oteller neredeyse aynı kalitede ve aynı fiyat aralığına sahip, o yüzden paşa gönlünüz hangisini beğendiyse onu seçin. Kastraki'de de birçok taverna bulunsa da özellikle güzel bir akşam yemeği yemek isterseniz Kalambaka'da bulunan Meteora Restoran derdinize derman olacaktır. İsmi çok orijinal değil biliyorum ama bu aile işletmesi olan ve dünya tatlısı garsonların çalıştığı bu mekana gittiğinize pişman olmayacaksınız. Meteora'yı ve manastırları gezmek içinse iki seçeneğiniz var: zamanınız ve gücünüz bolsa, turizm ofisinden ayrıntılı bir harita alıp yürüyerek bölgeyi keşfedebilir (ki ben bunu yaparsanız sizin Alman ya da Hollandalı olduğunuzdan şüphelenebilirim) ya da bizim gibi otelinizden alıp otelinize bırakan, yarım günlük ya da tüm gün süren bir tura katılabilirsiniz. Biz yarım günlük, gün batımı turundaydık, çok da memnun kaldık. daha farklı şeyler arıyor, "daha çok zamanım ve param var" diyorsanız helikopter turlarından tutun da kaya tırmanma aktivitelerine kadar seçenekler mevcut.

Meteora, dünyadaki birçok başka yer gibi, insanı gördüğü için çok şanslı hissettiren, gizemli ve etkileyici bir bölge. Dediğim gibi inanıp inanmamanız önemsiz, karşınızda doğanın ve insanın elinden gelenin en iyisini yaparak oluşturduğu anlatılmaz bir şeyler var, size sadece büyülenmesi kalıyor. Yunanistan'da önceliğinizi birbirinden güzel sahillerden, kadeh kadeh uzodan, mezelerle dolu masalardan yana kullanıyorsunuz biliyorum, benim de öyleydi. ama Meteora'ya da bir şans verin, hiç pişman olmayacaksınız. 

4 views

Naxos

bottom of page