Yazı yayınlanma tarihi: Şubat 2018 (www.themahmut.com)
Nasıl? Gözlerinizi kanatan bir başlık oldu değil mi? Farkındayım, yazarken benim de ellerim titredi, kaşlarım kendilerini kontrol edemeyerek bir aşağı bir yukarı oynadı ama bu yazıda kanayan bir yaradan söz edeceğim. Türkiye'ye Aralık ayında gittiğimde -neredeyse- seri katil olmama sebep olan üç arkadaşımız, bu yazımızın konusu. Mezar taşıma "Öldüğünde hala söyleniyordu." diye yazacaklar biliyorum ama kendime engel olamıyorum. Çünkü bu artık benim kişisel davam oldu, gerekirse bu uğurda dernek kuracağım, Change.org'da imzanızı isteyeceğim, kapı kapı dolaşacağım ve bu herkesin diline dolanmış üçlüden kurtulmak için elimden geleni yapacağım. Koccaman, 80 milyon nüfusu olan bir memleketin 79 milyonu neden sadece bu üç arkadaşı kullanıyor konuşurken, düşündükçe deliriyorum çünkü.
Dil konusunda muhafazakar biri değilim. Türkçe'yi kullanırken elimden geleni yapmaya, doğru yazmaya, düzgün konuşmaya gayret ediyorum. Herhangi bir dile yabancı kelimelerin girmesine de karşı değilim; olmuş sene 2018, internet en yakın dostumuz, ülke ulus ırk din denen kavramlar birbirine geçmiş, olacağı buydu. Gençken orijinali Arapça Farsça olan kelimeler de kullanmamaya özen gösterirdim ama onu da yanlış buluyorum artık. Kökeni Fransızca olan bir kelimeyi kullanmaya çekinmeyip, Arapça olan kelimeye "tü kaka" demek iki yüzlü bir davranış geliyor bana. Yazarken yapılan hataları da görmezden gelebiliyorum, zaten eminim ben de birçok (bir çok?) yanlış yapıyorumdur. "Derdin ne lan o zaman?" diye sinirlenenlere öncelikle sakin olmalarını öneriyorum. Çünkü -en azından şimdilik- birileriyle Türkçe konuşurken kulaklarımı kanatan, üç büyük derdimi sıra sıra sizlerle paylaşacağım.
Üstüne ısırgan otu atılası: AYNEN
TDK'ya günümüz şartlarında ne kadar güvenmeliyiz emin olamasam da "aynen" kelimesinin anlamını TDK'nın web (ağ mı demeliydim acaba?) sitesinden alıp aşağıya bırakıyorum.
"zarf: Olduğu gibi, hiçbir değişiklik olmadan, aynıyla"
Örnek cümle ise şu: "Benimki de ne yapsın, ne gördüyse aynen sürdürüyor." Cümlenin Elif Şafak'tan alınması talihsiz olsa da (evet ona da söylendim, mezar taşı konusunda artık iyice eminiz sanırım) doğru kullanımını görmek bize bir fikir versin. Peki "aynen" günümüzde ne için kullanılıyor? Her şey için. Ağız tadıyla bir şey anlatmaya çalışıyoruz, karşıdan kurulmuş saat gibi "aynen aynen" duyuyoruz. Anamız, bacımız, en yakın arkadaşımız, bir pergel bir gofret aldığımız bakkalımız, iş görüşmesine gidince konuştuğumuz IK ablamız, herkes "aynen" diyor. Çünkü günümüzde "aynen" aşağıda demek istediklerimizi yansıtıyor. Parantez içindeki soruların ve cümlelerin hepsine artık Türkiye'de "aynen" cevabını verebiliriz sanırım. Parantez içinde olmayanlar ise kusursuz bir Türkçe gerektirmeyen ama yine de yerine kullanabileceğimiz cevaplar.
- Tabii ki. (Gelcek misiniz bu akşam partiye?)
- Evet kanka yaaa. (Kanka Kapadokya ne kadar güzel yermiş.)
- Haklısın. (Burçesu bence bu konuda suçlu.)
- Ay öyle çok konuşuyorsun ki... (Sonuçta ben diyeceğimi dedim ona...)
- Çenen düştü gerizekalı susturamıyoruz seni. (Hayır yani ağzımdan tek kötü kelime çıkmaz bu konuda.)
- Götüme konuş. (Bence bu saç sana gitmemiş Elzemsu, biraz daha mı kısa kestirseydin?)
- Aaa evet. (Kızım! Nurican'ın bahsettiği mekan Moda'daymış neden söylemiyorsun?)
- Bi susarsan Instagram'da fotoğraf paylaşıcam. (Ya şu kadarcık mesafeyi 2 saatte geldim yaa!)
- Yedi beynimi yedi şerefsiz herif. (Ya acaba onu, benim kadar el üstünde tutan olmuş mu, haksız mıyım Cenksu?)
Daha çok örnek vermek, durumu daha da karikatürize etmek mümkün ama bu kadarı yeterli sanırım hepimize. Arada layıkıyla kullanıldığında pek tabii ki kulağa çok tatlı gelen "aynen" arkadaşımıza hepimiz bir ara vermeliyiz bence. "Sorun sende değil bende." demeliyiz belki de. Böyle olacak gibi değil çünkü, bir koca millet şuursuzca "aynen aynen" deyip geziyor ortalıkta. Ördek vaklaması gibi aynenliyoruz.
Falakaya yatırılası: NOKTASINDA
Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Kaç kişiydik o zaman, kaç kişi kaldık şimdi "noktasında" kullanmayan? Burada işler iyice zıvanadan çıkıyor çocuklar, çünkü bence kimse neden, nasıl, ne şekilde bu arkadaşı kullandığını bilmiyor. Havada bir "noktasında" bulutu var ve o bulut sürekli kafamıza yağmur indiriyor. Böyle bir şey olamaz. Çok affedersiniz ne bok olduğu belli olmayan, neden kullanıldığı meçhul, garip cümlelerin ortasında duran bir haysiyetsiz bir şey kendisi. Türkiye'de neredeyse herkes içinde "noktasında" geçen cümle kuruyor. Ülke gündeminden bilinçli bir şekilde uzak durmaya çalışan biri olduğum için saf saf "Ne ara bu kadar sık kullanılmaya başlandı bu?" sorusunun cevabını da aldım geçende. Google her derde deva haliyle. Meğerse bir devlet büyüğümüzün, bir koca ulusun ağzına pelesenk ettiği bir şeymiş kendisi. Bakın hala "şey" diyorum çünkü ne olduğunu bilmiyorum. Düzgün konuşamayan insan indikatörü oldu yemin ediyorum. "Hakkında" ya da "konusunda" diyecekken durrmadan "noktasında" diyen bir ulusun evlatlarıyız artık haberiniz olsun. Atina'ya gelme noktasında tavsiye isteyenler bana mesaj atabilir. (Sarkastik bir cümle oldu bu, ayyyyy-nen!)
Nenesi ölesi: SIKINTI YOK
Gerçek bir karın ağrısı. Düşmanınım ağzından çıksa üzülürüm o kadar diyeyim. Yazarken bile ter bastı, ince ince döküldü ter damlaları ensemden aşağı. Çağımızın vebası "sıkıntı yok" hepimizi zehirledi, içten içe öldürüyor. Aslında kendisinin hayatımızdaki yeri "aynen" ve "noktasında" arkadaşlarımızla karşılaştırıldığında daha eski. Üç sene önce de vardı ama bu kadar yoktu dürüst olmak gerekirse. Şimdi artık yer gök "sıkıntı yok" ile doldu taştı. "Nasılsın?" diyorum, "sıkıntı yok." diyor. "Üç kilo elma alabilir miyim?" diyorum, "sıkıntı olmaz." diyor. "Beşiktaş'a gidebilir miyiz?" diyorum taksiciye, "o iş sıkıntılı yalnız" diyor.
ARKADAŞIM NEREDEN ÇIKTI BU SIKINTI? Bana bunu bir açıklayabilir misin(iz) acaba ya? Sıkıntını mı sordum ben senin? Ayrıca "sıkıntı" öyle korkunç bir kelime ki insan kullanmaya çekinir. Nasılsın diye sorduğumda vermen gereken cevap da "iyidir, iyiyim, iyilik, iyi yaa, hamdolsun" falan olmalı en fazla, sıkıntıyı ne ara soktun sen acaba araya? Beşiktaş'a gitmeyeceksen de "in arabadan!" de mesela. Ayılık mı görmedik?
Türkiye'nin her anlamda uğradığı erozyonun hepimiz farkındayız. Kültürdür, sosyal haklardır, sanattır, özgürlüğümüzdür... Hepsine "tey tey tey" diyerek arkalarından bakıp, el sallıyoruz. Bu erozyonun konuşma dilimize yansıması da bu yüzden şaşırtıcı değil aslında. Daha az şey söyleyerek, daha çok konuştuğumuzu zannediyoruz. Ya da hep aynı şeyi söylememiz isteniyor: nihayetinde bir sıkıntı yokmuş gibi davranmamız, "aynen" diyerek her şeyi onaylamamız, "noktasında" kullanarak lafı uzatmamız ve asla beklenilen şeyi söylememiz gerekiyor belki de.
Ama biz yapar mıyız?? YOOOOOOOK.
Sıkıntı var mı? O da YOOOOOK!