sazlı sözlü yediveren*
- io van zaim
- 16 hours ago
- 5 min read
Updated: 12 minutes ago

ne zaman bir şeyden korksam, görünür şekilde endişelensem, yapamayacağım bir şeyin altında ezileceğimi fark etsem hemen içimden bir sezen aksu şarkısı mırıldanırım. oturduğum yerde sağ bacağımı sallayarak, yüzük parmağımı ısıra ısıra bir acele aklıma gelen ilk şarkısını söylerim. sen de 'şanıma inanma' ben diyeyim 'gamsız'. birazdan kapımın çalınacağını ve tutuklanacağımı bilsem mesela ilk yapacağım şey bin kere dinlediğim o sezen aksu şarkısını bin birinci kez söylemek olur. 'o anda akla gelen' bir sezen şarkısı kadar aşina olduğum, sığınmaya bu kadar heveslendiğim bir kavram daha yok, içtenlikle söylüyorum. ağaç dalları sallanır aklıma şarkıları gelir, sert bi rüzgar canımın içinden geçer aklıma sözleri gelir, moralim yerlerde olunca konserleri sırasında karnımı ağrıtana kadar güldürdüğü cümleleri gelir. sezenkuş benim için yazın yüzümü öpen esintisidir.
herkesin atina'ya geldiği 'o' yaz, terasta hummalı hummalı kağıttan turnalar yaptık. sevim getirmişti origami kağıtlarını, terasta sibel, rober, ali, tankut ve nora vardı herhalde. emin de değilim tüm isimlerden. başkaları da vardır, yazdıklarımdan birileri de yoktur belki. herkesin nöbetini aklımda tutacak halim yok. bu yazının başrolü, sezenciğimin evi gibiydi bizim ev o yaz. kapı çalınır, biralarla birileri gelir, evden birileri çıkar, hop sonra biri daha kapıyı çalar. istanbul'dan biri daha mı gelmiş, hop bizim terasa uğrar sonra gideceği yere gider.
o turnaları sevim, sinan tuncay'a vereceğini söylemişti yanlış hatırlamıyorsam. nedenini bilmiyorum; belki birlikte ortak bir iş yaptıkları yapacakları için, belki sırf canı istediği için. o da olabilir, bu da olabilir. turnalar sinan'a gitti mi, zannetmiyorum. sadece canla başla kağıtları katlarken pek tabii ki aramızdaki 'ya hadi sinan da bizi sezen aksu ile tanıştırsın.' muhabbetini hatırlıyorum. sinan tuncay sezen aksu'nun 'vay' şarkısına mükemmel bir video klip çekmişti sevil kaynak ile beraber. ben bilmezdim kimdir nedir o klibi izleyene kadar. o klipten sonra hafızama kazıdım, bizimkiler zaten biliyordu sinan'ı. heşteg benim sanatçı arkadaşlarım da var.
o yaz sezen aksu'nun 'biraz pop biraz sezen' albümü de çıkmıştı. terastaki o mutlu mesut hallerimiz, atina'nın antenli damlarına baka baka içtiğimiz biralar, o şen kahkahalar, ne zaman toplaşıp arabayla denize gitsek bağıra bağıra 'canımsın sen' dinleyerek kudurduğumuz zamanlar da o çiçekli yazın bir parçası. hiçbir zaman unutmak istemediğim o şahane yaza her selam durmak istediğimde aklıma gelen yüzlerce kareye o albümün şarkıları eşlik etti.
artık o terasta değiliz, o arabada bir daha şarkı dinleyeceğimi hiç zannetmiyorum. götü yuvarlak kara şimsek duruyor mu onu bile bilmiyorum. sezen aksu ile de tanışmadım, tanışmadık. sinan'la bile tanışmadım. turnaların akıbeti ise belirsiz. bi yerlere sevim'le uçtular ama nereye kondular acaba. e o yaz gözlerimizin içine bakarak gülüştüğümüz insanlardan kimileri artık başka yerdeler. ama bugün sekiz yaz sonra yeni bir sezen aksu albümü dinliyorum. arada geçen sekiz yılın muhasebesini yapmak derdim değilse de, insan ister istemez bi düşünüyor. nasıl geçti ayol. nasıl da çabucak geçti. ve yeni çıkan bir sezen aksu albümü çocuk yaşımda beni nasıl heyecanlandırıyorsa bu yaşımda da o kadar heyecanlandırıyor, bu nasıl oluyor.
'paşa gönül şarkıları' sezenciğimin sekiz sene sonra çıkardığı bir 'stüdyo' albümü. bu süre içinde başkalarının seslendirdiği şarkıların bazılarını demo versiyonlarıyla kendi seslendirdi sezuş, youtube kanalında da bizimle paylaştı. biraz ağzımıza bal çalmak için daha önce hiç duyulmamış 'kıra döke' isimli bi şarkı yaptı. hatta o şarkının klibini de sinan tuncay çekti. evet 2016 senesinden beri sahne almıyor, konser vermiyor ama fişi çekmedi. arada youtube videolarının altına üç beş satır bir şeyler yazdı, bizi unutmadığını gösterdi, bize sevgilerini yolladı. bunların hepsi pek zarif pek hoş şeylerdi ama hiçbiri kocaman, yeni bir albüm kadar heyecan verici değildi. heyecan insanın hayatından sinsice çıkan bir şey. olduğu zaman dert gibi geliyor ama meğer yaşadığımızın bir ispatı imiş. şimdi herhangi bir şeye heyecanlanmamayı olgunluk, stabil ruh hali olarak düşünsem ve bundan - çoğunlukla - memnun olsam da yaşadığımı bazen hatırlamak istiyorum. ve işte tam da bu yüzden bu albüme duyduğum minnet asla tükenmeyecek.
mükemmel bir düzenlemesi olan 'linç' ile perdelerini açan albüm sezen aksu'nun uzun zamandır tercih ettiği sessizliğinin temsili olmuş bana sorarsanız. sezen aksu neredeyse 10 senedir konser vermiyor, 2000'lerden beri uzun zamandır röportaj tekliflerini reddediyor (asu maro, çınar oskay ve saba tümer istisnalar hatırladığım kadarıyla) ve ortalıkta görünmüyor. yalısının önünde bangır bangır şarkısını çalanlara bazen el sallıyor ama belli ki kendi dünyasında. kendi deyimiyle 'doğrucu' şarkısında bahsettiği, kodu değişen dünyada bir şekilde o da var olmaya çalışıyor. kendini geri çekebilmek bana büyülü bir hal gibi geliyor. onca tapınmanın, hayranlık duygusunun bulutunun altından koşa koşa uzaklaşmak, tüm alkışlara veda edecek gücü bulmak. albüm bana sorarsanız yorgun ama yenilmeyen bir sezen aksu'yu temsil ediyor. lafını esirgemeyen, kırılsa da bükülmeyen, belki bunu bile umursamayan biri var. ağzı olanın konuştuğu dünyamıza koca dudaklarından bir öpücük konduruyor. yaygara'yı söylerken gülümsüyorum, ey aşk'ı söylerken gözümün yaşını tutuyorum. koca bir akdeniz gibi albüm. zeytinler var, dalgaların sesi içime işliyor, güneş gözümü yakıyor. koca masalar, daldan düşmüş meyveler, herkes gittikten sonra masada kalıp içkisini içenler bu albümde.
çocukken sezen aksu'nun nişanlım olduğunu iddia ediyordum. neden evlenmemişiz o kısmı biraz düşünmem lazım. gençliğimdeyse sezen aksu için kavga eden biriydim. gençken zaten dediğinin doğruluğuna daha inatla sarılıyorsun ya, onu da hesaba katınca - çenebaz hallerime de bakıyorum insanlar bi dikkat kesilirdi - biri onun hakkında atıp tutarsa sesimi yükseltir, damarlarımı şişirirdim. şimdi böyle saçmalıklar yapmıyorum. bin beş yüz senedir süren sesi artık eskisi gibi çıkmıyor, eski şarkıları gibi şarkılar yapamıyor, yetmez ama evet dedi vay ülkeyi batırdı muhabbetlerindense feci sıkılıyorum. kırk sene önce yaptığı şarkının aynısını yapmasını istemelerine şaşkınlıktan başka verebileceğim bir tepki yok. bunca sene sonra; ben onu nişanlım zannederken, ben onun için kavga ederken ve ben onu ne kadar çok sevdiğimi düşünürken yine benim yanımda olduğunu düşününce içimi gökkuşağı kaplıyor.
sezen aksu'yu bir kere rüyamda ilk defa gördüm. aylar aylar önce, belki iki yıl oldu. pasparlak, renkleri canlı mı canlı, muhabbetli bir rüyaydı. bir düğünde kocaman bir yuvarlak masada yanıma oturdu. açık havada, deniz köpüğünde, dallı ağaçlı bi yerdeydik. önce görkeminden ününden çekinsem de sonra cesaretimi topladım ve ona küçük küçük laflar atmaya başladım, ilgisini çektim, o bana bir şeyler söyledi, ben onun paslarını aldım göğsümde yumuşattım ve gol. koca dudaklarını açtı, çiçekler açarcasına güldü bana. o kadar mutlu oldum ki anlatamam. insan rüyasında mutlulukta delirir mi? uzun ve öyle güzel bir rüyaydı ki uyandığımda sezen aksu ile gerçekten tanıştığıma ikna oldıum. düğün deniz kenarında bir yerdeydi, bir süre sonra kalktık masadan, deniz kenarında şezlonglarda oturduk. uzun uzun konuştuk. hala bazen o rüyayı düşünür, bazen gerçekten tanıştığımızı zannederim. kandilli'deki o kırmızı küçücük yalıda bana da bi yer varmış, gitmişim oturmuşum meğer.
bir sekiz sene daha geçer de bir kere daha bir sezen aksu albümü dinler miyiz bilmem. ne umudum ne umutsuzluğum var. bu son şarkılarıysa son olduğunu düşünmeden dinler, kendi sonumu bilmeden her şarkısının keyfine varırım. koca güzel yazlar hep aklımızda kalır, aynı sekiz sene önce olduğu gibi rengarenk bir yaz olur belki de bu yaz. yine sezuş benimle olur. onu kimseye anlatmaya çabalayacak gücüm olmaz ama onu her zamanki kadar çok sevecek inadım olur. onun sesi denizin durağan mavisi olur, sözü sarı boz adaların toprağı olur. bulutlar geçer, yağmurlar yağar, insanlar o adalarda yürür, o denizlerde yüzer. hayat devam eder.
*paşa gönül şarkıları albümünde yer alan 'bahçe' şarkısından bir satır.