Girit’ten Atina’ya döndüğüm zaman gördüklerimi, yediklerimi, hissettiğim huzuru, nasıl sakinleştiğimi, o inanılmaz plajları, ıssız dağ yollarını, zeytin ağaçlarını, aklımdaki her şeyi bir an önce yazmak istedim. Hemen yazmazsam unutacakmışım gibi geliyordu, bir panikle çoğu kez bilgisayarın başına oturdum ancak kalbim ve kafam Girit’i anımsadıkça birbirine karıştı, kelimelere döktüm ama bir türlü yeni döndüğüm o muhteşem adayı tam anlamıyla yansıtmıyordu yazdıklarım. Bir süre daha denedikten sonra vazgeçtim, olacağı varsa bir gün olurdu, inat etmedim. O tatilin ardından koca bir sonbahar, sonrasında ise koca bir kış geçti. Baharın nazlanarak da olsa geldiği şu günlerde kafamın içinde sürekli duran “Girit’i yazmalısın.” sesine artık kulak vermeliyim diye düşündüm. Hiçbir şey unutmamıştım zaten, Girit öyle kolay unutulmuyordu, üstünden zaman geçince, o kafam ve kalbimin karışması da son bulmuştu, her şey çok netti. O yüzden bu yazı ile beraber toplam dört yazıda size Girit’i anlatmaya çalışacağım. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, yazdıklarım, gördüklerimin ve hissettiklerimin yarısını bile temsil edemeyecek ama olsun. Ben elimden geleni yapacağım.
Önce resmi ve temel bilgilerden başlayalım; Girit, Yunanistan’ın en büyük adası, en büyük şehri Heraklion (Kandiye), nüfusu 600bin civarı. Avrupa’nın şimdilik bilinen en eski uygarlığına ev sahipliği yapan, bereketli topraklara sahip, üstünden güneşi eksik olmayan bir Akdeniz adası. Yunan adası denilince aklımıza gelen o minik, toplasan 10 caddenin / sokağın olduğu adalardan değil, kendi kendine bir ülke olabilecek büyüklükte. Kültürü farklı, yemekleri farklı, bölgelerinin bitki örtüsü ve iklimi farklı, kendi karakteri olan bir yer. O yüzden Yunanistan’ın herhangi bir yerinde bir Giritli ile tanışırsanız, çoğunlukla kendini Yunan olarak değil Giritli olarak tanıtacaktır.
Girit, 4 bölgeden oluşuyor; Chania (Hanya), Heraklion (Kandiye), Rethymno (Resmo) ve Lasithi. Ben Girit yazı dizisine Lasithi ile başlamak istiyorum, çünkü gördüğüm, gezdiğim yerler arasında beni en çok etkileyen, döndükten sonra çoğunlukla aklımdan çıkmayan bölge burasıydı. Lasithi’de nereleri gezmeliyiz, nerelere gitmeliyiz, hangi plajlarda yüzmeliyiz, neler yemeliyiz hepsi bu yazıda. Buyrun başlıyoruz.
Önemli yerleşim birimleri
Bu bölgede nüfusu birbirine oldukça yakın üç yerleşim birimi / şehir var. Bölgenin idari merkezi Ag. Nikolaos, küçücük bir lagünün açık denizle birleştiği alana kurulu capcanlı bir şehir. Gölün çevresindeki yaya yürüyüş yolu ve yolda bulunan tavernalar ve cafeler her daim cıvıl cıvıl. Bunun dışında Kitroplatia Plajı çevresi ve Marina bölgesi de şehrin diğer ziyaret edilen, popüler bölgelerinden. Kitroplatia Plajı, turistlerden çok şehirde yaşayanların tercih ettiği bir plaj. Girit’te yüzlerce mükemmel plaj olduğu için, yüzmek için özellikle Kitroplatia’ya gelmenize gerek yok; şehrin yerlilerine bırakabilirsiniz. Ama şehir genel olarak yürüyüş yapmak, bir kahve molası vermek ya da güzel bir akşam yemeği yemek için oldukça ideal.
Bir diğer popüler yerleşim birimi ise Sitia. Özellikle yaz aylarında uçuş trafiği artan bir havaalanı olduğu için eskisi kadar -turistik olmayan Girit şehri- kimliğini koruyamıyor. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden direkt seferler olması şüphesiz Sitia'nın günden günde daha popülerleşmesine yol açıyor. Yine de kendi halinde bir yer olduğunu anlayabiliyoruz oraya gidince. Palmiyelerin daha da güzelleştirdiği sahil yolu, yakında bulunan muhteşem plajlar, neredeyse hiçbiri kötü olmayan tavernalar ve sempatik Sitia halkı burada bulunduğunuz süre içinde mutlu etmeye yetiyor.
Bölgenin en çok ziyaret edilen ve bilinen şehri ise Yerapetra. Girit'in güneyinde, Libya Denizi'ne bakan, huzur dolu bir sahil şehri. Bugünkü göreceli modern görüntüsünü 60'larda kazanmış; profesyonel tarım sayesinde (domates ve zeytin ağırlıklı olmak üzere) kalkınan Yerapetra halkı parayı kazanınca o güzelim iki - üç katlı, neo-klasik mimariye sahip evlerini yıkıp hepimizin bildiği zevksiz, büyük apartmanları konduruvermiş. O yüzden adım attığımız anda bizi çarpan bir güzelliği yok ama her sahil şehri gibi kendi halinde, yavaş hareket eden, tatlı tatlı gülümseyen bir şehir. Sokaklarına daldığınızda o eski evlerden bazılarını görebilir ve şehrin o zamanlar ne kadar muhteşem olduğunu resmedebilirsiniz. Eski şehrin sokaklarında evlerinin önünü yıkadıktan sonra sandalyelerini koyup da muhabbet eden yaşlılara selam vererek yavaşça yürüyebilir, gözünüze kestirdiğiniz herhangi bir balıkçıda Libya Denizi’ni izleye izleye demlenebilir, dünyada her şehirde olduğu gibi burda da bulunan hipster barlarında birbirinden güzel kokteyller içebilirsiniz. Eski Osmanlı Cami, Venedikliler tarafından yapılan kale, Napolyon’un bir gece konakladığı iddia edilen ev, şimdi müze olarak kullanılan medrese Yerapetra’nın ilgi çeken noktaları. Ve hepsi de yürüyüş mesafesinde. Şehirden düzenli olarak kalkan botlarla tam karşıdaki Chrisi Adası’na gidebilir ve hayatınızda görebileceğiniz en güzel plajlardan birinde vakit geçirebilirsiniz. Bu muhteşem plajın tek dezavantajı ise çok ama çok popüler olması. Kendi kendinize zaman geçirmek, kafanızı dinlemek, sakince kitabınızı okumak istiyorsunuz Chrisi sizin için uygun bir yer değil, onu belirteyim.
Sakin köyler, ıssız plajlar, huzur dolu dağ yolları
Lasithi’nin orta/büyük yerleşim birimlerinden uzaklaşmanın zamanı geldi. Arabayla bölgeyi gezmek zor değil, özellikle Türkiye’de araba kullanmış biri için ekstra önlem gerektiren bir durum yok ancak yollar zaman zaman zorlayıcı olabiliyor, Girit ahalisinin de çok uslu araba kullanmadığını düşünürsek biraz dikkat etmenizde fayda var. Ama ıssız sahillere, insanın içini açan zeytin bahçelerine, nefes kesen manzaralara ulaşmak istiyorsanız başka çareniz yok. Lasithi için büyülü dememe sebep olan yerlerde gezinmeye başlayalım o zaman hep beraber.
İlk durağımız Elounda ve hemen yakınındaki Plaka. Elounda, Ag. Nikolaos’un kuzeyinde yer alan minicik bir belde. Adanın genelindeki her keseye göre rahatça bulunan konaklama seçenekleri burada biraz daralıyor. Para harcamayı, daha özel bir otelde ya da tatil köyünde kalmak isteyenleri mutlu edecek bir bölge. Kimi zaman dünyaca ünlü aktörler, kimi zaman politikacılar geliyor. Girit’in tek lüks organize tatil beldesi diyebiliriz. Günümüzde çok ziyaretçisi olmasının sebebi ise sadece bu özelliği değil, 5 km uzaklıkta bulunan Plaka ve tam karşısındaki Spinalonga Lasithi’nin en ilgi çeken noktaları. Spinalonga Venedikliler döneminde yapılmış yapay bir ada. Savunma amaçlı topraklar kazılmış ve anakaradan bağımsız bir adanın üstüne de bir kale inşa edilmiş. Yıllarca farklı medeniyetlerin işgali esnasında savunma amaçlı kullanılan kale 20. yüzyıl başlarında cüzam hastalarının karantinaya alındığı bir hastane olarak da kullanılmış. Bugün Plaka’dan kalkan küçük teknelerle adaya gidebilir, kaleyi ve cüzzam hastalarının bir zamanlar kaldığı tünelleri ve odaları ziyaret edebilir, adanın sığ ve tertemiz sularında yüzebilirsiniz.
Lasithi’de en az Spinalonga kadar ziyaretçisi olan başka bir yer var ki o da Vai. Girit’in en kuzeydoğu noktası sayılabilecek yerde konumlanan bu plaj kusursuz bir palmiye ormanı aslında aynı zamanda. Dünyanın en temiz, en berrak denizine girdiğiniz yetmiyormuş gibi bir de palmiye gölgelerinde dinleniyor, nefes alıyorsunuz. Plajda bulunan kuleye çıkıp bütün koyu ve görkemli palmiye ormanını görmeniz mümkün. Tavsiyem sabah ya çok erken ya da güneş batarken gitmeniz, oldukça kalabalık olabiliyor.
Kalabalıktan ve popüler yerlerden hoşlanmıyorsanız o zaman Vai Plajı’nın bile kuzeyinde yer alan (ki artık neredeyse Girit’in sonu oluyor) iki yer önereceğim; Itanos ve Erimoupoulis. Özellikle Itanos, içinde bulunan terk edilmiş antik kent sayesinde beni büyüledi. Özgürce antik kent içinde yürüyüp, tepeden nefes kesici manzaraya bakabiliyorsunuz. Akdeniz’in mavisi, antik kentin kum rengi taş kalıntıları, yabani bitki örtüsü, sessizlik, rüzgar… Her şey masal gibi. Erimoupolis ise genelde kamp yapmayı severlerin takıldığı kendi haline, ıssız bir plaj. Huzur arayanlara bu iki plajı şiddetle öneriyorum.
Yerapetra’dan Girit’in doğusuna doğru gittiğinizde ise 5-10 kilometre aralıklarla çeşitli köyler ve plajlar göreceksiniz; Ferma, Achlia, Makry Gialos, Moni Kapsa, Goudouras… Bunların hepsi birbirine benzer; mükemmel denebilecek plajlara sahip, tavernalarla ve büfelerle dolu yerleşim birimleri. Arabanızda sandalyeniz ve şemsiyeniz varsa istediğiniz koyda durabilir, denizin ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Eğer şezlong ve şemsiyeli plajlar arıyorsanız otel tabelalarını takip edin; otel plajlarında ufak bir ücret karşılığında şezlong ve şemsiye kullanabilirsiniz. Ancak Yunanistan’da güzel bir durum var ki aynı plajda kuma havlunuzu serip yattığınızda kimsenin sizden para isteme hakkı yok, sahiller herkesin. Aklınızda bulunsun, canınız nasıl istiyorsa.
Minoan (Girit) Uygarlığı’na ait en eski yerleşim birimlerinden birini görmek isterseniz sizi Kato Zakros’a alalım. Minoan Palace of Zakros, arkeoloji severleri memnun edecek nitelikte bir antik kent. En büyük kent değil ancak hiç dokunulmamış ve üstüne sonradan eklenti yapılmamış tek kent. Antik kenti ziyaret ettikten sonra ise sahil kısmına geçebilirsiniz. Yunanistan’da deniz kenarındaki bir tavernaya oturup hem yemek yiyebilir hem de denizin tadını çıkarabilirsiniz; insanlar genelde mayo ve havlularıyla gelip birkaç bi şey sipariş edip denize giriyorlar, denizden çıktıklarında yemekleri gelmiş oluyor, biraz yiyip içiyorlar, hop sonra tekrar denize. Hiçbir işletme size “aman da çok oturdunuz, aman da bi şey ısmarlamıyorsunuz.” demiyor. Burası Girit.
Yeme içme
İşte geldik Girit’e aşık olmanıza sebep olacak maddeye. Girit’te yeme içme bir şölen. Üstünden güneş eksik olmayan bu muhteşem adada ağzınıza attığınız her lokmada zevkten gözleriniz dönecek, buna söz verebilirim. Lasithi ve özellikle Yerapetra, zeytinyağı ve domates üretiminde Yunanistan’ın gururu. Girit mutfağı genel Yunan mutfağından biraz farklı, Yunanistan’da kimsenin yemediği salyangoz Girit mutfağında çok kullanılıyor mesela, Yunan mutfağında horta denilen haşlanmış ve üstüne zeytinyağı gezdirilmiş ot Girit’te onlarca çeşide sahip. Adanın kendine has peynirleri çok lezzetli. Yunanistan’da pek kullanılmayan tereyağı Girit’te özellikle hamur işi ürünlerinde kullanılıyor. Gideceğiniz herhangi bir taverna sizi yüzde doksan memnun edecektir ama ben size bir tane mükemmel yer önereceğim. Kaliotzina; Mavros Kolimpos ve Makry Gialos arasında, deniz kenarında bir aile işletmesi. Yaklaştığınızda her tarafa park etmiş arabaların yoğunluğundan ne kadar popüler olduğunu anlıyorsunuz zaten. İki senedir Yunanistan’da yaşayan ve yediği her yemekten memnun olan biri olarak şunu söyleyebilirim ki ben hayatımın en güzel yemeklerini bu tavernada yedim. Yabani enginarla pişmiş keçi eti, otlu Girit böreği, salyangozlu horta (yeşillik) mis gibi Girit domatesiyle yapılmış Mizitra peynirli Dakos salatası… Her şey mükemmeldi. Ne içmeliyiz diye soran olursa tabii ki “raki” diyeceğim. Rakı değil. Raki. Bizim rakı gelmesin aklınıza, onun muadili ouzo. Raki (Tsikoudia olarak da adlandırılıyor) anasonsuz, üzümün ezilmesiyle hazırlanan bir brandy aslında. Kokusuz ve aromasız ama oldukça güçlü. Özellikle Lasithii bölgesinde her taverna kendi rakisini üretiyor. Yüzde 45 ve 60 arasında alkol barındırdığı için ilk içtiğinizde biraz sizi çarpacak ama sabırlı olun ve devam edin, Girit yemeklerine çok yakışıyor. Ouzo gibi anason tadı baskın değil, bira gibi şişirmiyor. Raki en popüler içecek ancak sofra şarabı da Girit’te ve Lasithi’de oldukça rağbet görüyor.
Lasithi yazının başlığında da belirttiğim gibi bence büyülü bir yer. Her türlü isteğinize cevap verebilen, her bütçeye göre olanak sağlayan, insanları tatlı, güneşi bol, plajları mükemmel, yemekleri lezzetli bir bölge. Kıvrım kıvrım yolların ardından karşınıza çıkan nefes kesen manzalar da cabası. İster deniz kenarında huzurla yatıyor olun, ister dağ köylerinden birinde yerlilerle raki içiyor olun, ister antik bir kentin huzurlu havasını soluyor olun, eminim ki siz de en az benim kadar seveceksiniz Lasithi’yi. Ulaşım için Yunanistan’da en geçerli araç olan arabayı önereceğim yine size, neredeyse başka bir çaresi yok. Yazının başında belirttiğim büyük yerleşim birimlerine otobüsle pek tabii ki gidebilirsiniz ancak gerçek bir Lasithi deneyimi yaşamak istiyorsanız araba kiralamanız şart.
Bir sonraki Girit yazısı: Kazantzakis'in şehri Kandiye