top of page

Sosyal medyanın gıcıkları

Yazı yayınlanma tarihi: Mayıs 2018 (www.themahmut.com)


Cuma olmuş, dükkanları kapatmaya, ofislerden çıkmaya, üstünde olduğumuz çeviriyi bitirmeye saatler kalmış. Hepimizin kafası yangın yeri, yine pek bir şey yapmayacağımız ama hiçbir şey yapmayacak olsak da götümüzü devireceğimiz haftasonunu bekliyoruz. O zaman gıybet yapalım. Yapalım mı? "Eveeeeet!" seslerini duyar gibiyim. Yapıyoruz o halde. Sosyal medyadaki bazı gruplardan bahsetmek istiyorum size bu yazıda. Bu gruplara ben de dahilim muhtemelen, yani onların yaptıklarını arada ben de yapıyorum ve bunu olabildiğinde engellemeye çalışıyorum. Önceden bunu söyleyeyim, iğne de bende çuvaldız da bende. Dışardan gördüğümde ise ne kadar rahatsız olduğumu fark ediyorum. O yüzden yazmak istedim bu yazıyı, biraz da kendime rehber olsun.

"Bi de onu ye, bi de bunu gör, bi de bunu gez." ciler.

Galiba en rahatsız olduğum grup bu. Olmuş mesela Barselona'ya gitmişsiniz, telefonunuzla tatlı da bir fotoğraf çekmişsiniz, tüm gerekenler de yapılmış; location belirtilmiş, heşteg barselona yazılmış, iki açıklama yapılmış. Usul usul layklarınızı bekliyorsunuz, kalpler havada uçussun istiyorsunuz. Ordan biri ibiş gibi çıkıp şunu yazıyor.

" Aaaa mutlaka Madrid'e de gidin ama! Deniz yok ama muhteşem bir şehir, hem de trenle sadece 4 saat."

Ya neden? Neden gitsin Madrid'e? Belki 4 günlüğüne belki 44 günlüğüne sadece Barselona'da bulunmak istiyor bu insan. Sen neden karışıyorsun bu meseleye şu anda acaba? Ayrıca canı ister, parası yeter, bir uçakla belki Barselona'dan sonra atlar Buenos Aires'e gider. N'oldu sana yani, bu Madrid ısrarı neden?

Aynı kategoride bi de seçilen yemeğe karışan var. Yemek fotoğrafının sosyal medyada paylaşılması başka bir tartışma konusu, benim bir derdim yok açıkçası ama konulduğunda genelde yine bir "bi de" peydah oluyor. Gitmiş misal Roma'ya Tahsinsu, pizza fotoğrafını koymuş, özenle de eski, klasik bir mekan seçmiş. Hani öyle boş beleş bi yer de değil. Şimdi aha yine bi yorum aşağıda.

" Aaa mutlaka Çopopaldi Meydanı'nda Dombiribombom isimli mekana gidin orada lazanya gömün. Böyle bi lazanya yemedin."

Tekrarlıyorum sorumu, neden? Neden karışıyorsun sevgili yorum sahibi, insanların işine? Belki zaten gitti, belki gidecek, belki lazanyadan nefret eden biri. Sana sormamışsa öncesinde ay sana ne. Boğazımızdan geçene de karışın yaa, n'olur karışın, bak yemin verdim karışın. O lazanyayı kesin yiyeceğim ben şimdi bunu yazdın diye.

Kurumsal şirketlerle kavga edenler.

Hepimiz uçağımızın gecikmesinden, bekletilmekten, kötü müşteri hizmetlerinden, bir türlü kapımıza ulaşmayan kargodan nefff-ret ediyoruz. Biliyorum, ben de nefret ediyorum. Çoğu servis veren şirket de sosyal medya ortamlarında müşteri hizmetleri için hesap açmış durumda, bu durumda başvurmamız, oraya ızdırabımızı yazmamız, zaman zaman kabalaşmamız, zaman zaman onların gerizekalı cevaplar vermesi, bunların hepsi kabul edilebilir şeyler.

78 kere yazmayın ama n'olur yaa. Ya da 78 kere yazın ama her yazdığınızı ya da onların her verdiği cevabı retweet etmeyin. Özkanat Havayolları'na büyük harflerle yazdığınız her şeyi biz okumak zorunda mıyız? Bu iş için zaten genelde özel mesajlaşma yöntemine başvurmanızı tercih ediyor çoğu şirket. Ya da ızdırap dolu çağrı merkezi konuşması yapmanız lazım. Ve biliyorum ikisi de çok korkunç şeyler, zamanınız da değerli, sizi bizi hepimizi sinirlendiriyorlar ama 78 kere bizimle paylaştığınızda hiçbir şey daha çabuk çözülmüyor.

Meseleniz olduğu şirket derdinize derman olamamış ve sizi maddi manevi zarar uğratmışsa oturur mantıklı bir şekilde kendi hesabınızdan başınıza neler geldiğini yazarsınız, o zaten mükemmel bir şey. Sonuçta biz de ona göre o şirketle işimiz varsa ona göre önlemimizi alırız, o şirketle bir daha iş yapmayız falan filan.  Ama büyük harfli, bol ünlemli bütün o yazdıklarınız diğerlerinin sadece asabını bozuyor. Belli ki kendi asabınız bozukken diğerlerinin asabını bozmanız pek umrunuzda olmuyor ama. Normal bi şey aslında.

"Her boku biliyorum, mutlaka belirtmeliyim." ciler.

Durunamayanlar da diyebiliriz bu arkadaşlara. Genelde çok spesifik konularda, inanılmaz bilgiye sahip olduklarını belirtmekten hoşlanan kitleden bahsediyoruz. Genel olarak asla paylaştığınız hiçbir şeyi layk etmezler bu arada. Kenarda köşede herr şeyi ama herr şeyi okuyup, görüp sadece gerektiğinde harekete geçerler.

Şöyle bir örnek vereyim, misal Malta'dasınız. İşte Malta'nın bir köyünde sadece dini bayramlarda yapılan güveçte sebzeli tavşan yemeği yediniz, atıyorum yani. Hoşunuza gitmiş, karnınız da doymuş, sizden de mutlusu yok. Çektiniz fotoğrafı koydunuz, altına da uzun uzun yazdınız; sadece dini bayramlarda yapıldığını söylediniz, tavşan etinin Malta'da yaygın olarak tüketildiğini belirttiniz, adaya özel baharatların kullanıldığını anlattınız. 27 dakika sonra hop aşağıda şöyle bir yorum.

" Aaaaa, bu yemeğe çok benzer bir şey Korsika'da da yapılır Berkecan. Üstelik orada sadece dini bayramlarda yapılmaz, Zobozobo köyünün özel yemeğidir, her pazar insanlar meydanda toplanırlar, dantelli masa örtülerin üstünde ailecek, sadece kaşıkla bu yemeği yerler. Üstelik kullanılan baharatlar Korsika'nın tarihi sebebiyle daha çok Arap yemeklerinde kullanılan baharatlara çok benzer."

Koc-ca-man bir alkış ya. Tarkan'ın Açıkhava'da sahneye çıktığı an gibi alkış sana. Bravo sana. Ne kadar güzel her şeyi bilmen; Korsika tarihini de okudun, o baharatları ilk sen tattın, dantelli masa örtüsünü fark edecek kadar gözlemci ve akıllı bir bıdıksın. Sen çok tatlısın dostum. Layk yok bu arada, o yemeği, onun gibi Korsika'da yemediğin için layk yok. Bir araba laf var anca.

"Bana ilgi göstermeni bekliyorum ama bunun için bir bahane bulmam lazım." cılar.

Sizi pek bilmem ama ben yüzümün ya da vücudumun göründüğü bir fotoğrafa layklar yağdığında gayet mutlu olan bir insanım. Bunun belki çok güzel ya da kendine çok güvenen bir insan olmamamla alakası vardır. 78 tane selfie çekiyorsam en gıdıksız, en kelimin az gözüktüğü, en gözlerimin parladığı, göbeğimin kameradan dışarı çıkmadığı fotoğrafı koyuyorum ortaya, layk gelirse de o an, bir teselli bir tatlılık oluyor işte. Aa insanlar beni beğeniyor, beni seviyor hissi sarıyor beni. Bunun sağlıklı olduğunu asla düşünmüyorum ama şimdilik ruh halimi de çok sarsan ya da ona zarar veren bir durum değil, o yüzden yapmaya devam ediyorum.

Derdim böyle şeyler paylaştığında, ya da bu ilgiye muhtaç olduğunda garip bahaneler bulan insanlar. Mesela üç haftadır (ve hatta dört) Mayıs ayındayız. Havalar artık iyi, arada yağmur falan atıştırıyor ama kimse kazakla dışarı çıkmıyor. Misal vücudu mükemmel, kendisi çok seksi biri, geçen yazdan ve bir plajdan oldukça da çekici bir fotoğrafını koymuş  mayoyla. Ya ne güzel işte, zaten gözümüz güzel şeyleri görmek istiyor, bak o vücudu ne güzel, emek emek yapmışsın. Mayon çok şekil, gittiğin plaj belli ki mükemmel. Zaten basacağım ben o laykı. Yapabilsem 6 tane falan basarım.  Ama altına yazdığın şey ne.

"Keşke yaz olsa, yazı özledim."

Canım iki hafta sonra yaz zaten. Şimdi bile yaz. Şu an mayoyla olan fotoğrafını koyman hiç sorun değil, yazı özlediğini belirtmene gerek yok. Bizim kafamız o şekil çalışmıyor ki zaten: "Hmmm, yazı özlemiş evet, o zaman geçen yazı hatırlayıp mayolu bir fotoğrafını koyması oldukça mantıklı, hmmmmm." demiyoruz. Ben şahsen bakıyorum fotoğrafa, fotoğraftaki her şey cillop gibi, o kalbi atıyorum havaya.

Bunun başka ve bence daha komik versiyonu, kendi çok çok güzel çıktığı için, yanındaki insanın çaresizce kötü çıkmasına rağmen, beraber çekilen fotoğraflarını koyan insanlar. Anacım bir sor, bi bak bakalım o insan o fotoğrafı koymanı istiyor mu yaa? Tamam sen bir çiçek gibi tatlısın, güzelsin. Neden arkadaşını harcadın ama? Çünkü bu fotoğrafı koyduğunda "Çok özledim kiii Ercanberk'i..." yazdın. O seni özlemedi ama. Bu fotoğraftan sonra asla özleyemecek. Haberin olsun.

"İmoci ve random gülerek laf sokmadan duramam." cılar.

Böyle bir garip, bir manyak tipler bunlar. İnsanın ağzına sıçıyorlar ama sürekli bir "ahahahha" sürekli  bir "ohohooho" geziniyor ortalıkta. 4 tane dil çıkaran sarı imoci, 2 balon imocisi (ki bunu pek anlamıyoruz neden) 7 tane de şarap imocisi yanında. Ki bu da "Sinirden, şerefine içiyorum tatlım." demek sanırım. Bu grubun çoğu daha önce de yazdığım "HayatSanaGüzel"ciler tarikatına mensup insanlar. Ne yaparsanız yapın, hangi fotoğrafı koyarsanız koyun, ne yazarsanız yazın tadınızı kaçıran insanlar.

Olmuş olmuş, misal bir ay arayla tatile çıkabilmişsiniz. 8 sene çalıştıktan sonra ilk defa başınıza gelmiş bu durum. Haziran ayında Cunda'dan koyduğunuz fotoğraftan bir ay sonra Bodrum'dan yine mavili yeşilli, rakılı mezeli bir fotoğraf paylaşılmış. Mafya, Bodrum fotoğrafını gördüğü gibi koordine olmaya başlıyor ve size haddiniz bildiren bir yorum yazıyor.

"Ahahahhah canım yaa sen de iyi geziyorsun ama (dil çıkaran imoci) Biz burada ofiste tıkılalım sen bizim yerimize de gez ohoohoho, neyse canım hak ettin bunu, enjoy. (burada şarap imocisi) "

Ya da mesela sevgilinizle bir fotoğraf koymuşsunuz, kilo da almışsınız mesela, tosun gibi gözüküyorsunuz. Ya da almamışsınız bile kilo ama ışık kötü gelmiş, şu olmuş bu olmuş, bi şekil deniz ayısı gibi çıkmışsınız. Fotoğraf o kadar güzel ki, bunların hiçbiri umrunuzda değil. Paylaşmak istiyorsunuz, bu kadar.

"Ahahahah, yaaa cnm çok tatlısınız ama sevgilin sana iyi bakıyor galiba. O ne göbek tatlım yaaa (balon imocisi) neyse size iyi eğlenceler, KadirAleyna'ya selam."

Sana ne canım kardeşim? Sana ne güzel arkadaşım? Gerçekten sana ne. İnsan boklamaktan başka bir hobin var mı hayatta? Neden yapıyorsunuz bunu, hadi yaptınız neden gülerek ya da imoci kullanarak yazdıklarınızın dünyanın en vahşi şeyler olduğunu -bize gerizekalıymışız gibi davranarak-  anlamayacağımızı zannediyorsunuz?

Sosyal medya, çok değil, 10 sene öncesinde hayatımızda olmayan bir şeydi. Günümüz, o zamanlar elimizdeki telefonlara pıt pıt basarak hayatımızı şekillendirmekle geçmiyordu. Bu konuda -kendim de dahil-  çoğumuzun hala acemi ve çiğ davrandığını düşünüyorum. Bir noktada kendimize geleceğiz, "Bana ne yaa!" demeyi öğreneceğiz. Ağzımızı (ya da bu durumda elimizi) kapatmayı öğreneceğiz. Günlük dertlerimizin, komplekslerimizin, keyiflerimizin, şikayetlerimizin bir yansıması tüm bu sosyal medya ortamları. Hepimiz atımızı aldık, koşturup duruyoruz.

Ben aklıma ilk gelen, -bence garip davranan- 5 kitleyi yazdım. Yoksa Youtube'a deli saçması yorum bırakanları, sürekli küfrederek kendini rahatlatanları, özellikle 60 yaş üstünün sürekli "BUNU PAYLAŞMALISINIZ!" postlarını, ergenlerin o manyak karanlık dünyasını, birbirinden rezil hakaretleri, hepsini konuşmamız lazım. Ama işte o kadar zamanımız ve sabrımız var mı pek emin değilim.

45 views
bottom of page