Yazı yayınlanma tarihi: Kasım 2017 (www.themahmut.com)
Evimin çok yakınında bir park var, koru desem daha doğru olur aslında. Bizim mahallede pazarın kurulduğu sokakla ilerdeki kilisenin arasında. Öyle çok büyük bir alan değil, tepelik ama, baya tırmandırıyor. İsterseniz yani. Hava güzelse, biraz sıkılmışsam, Atina'nın zorol zorol gürültüsünden arabasından insanından çirkin binalarından bir an sıkılmışsam atarım kendimi oraya. Atina'nın en sevdiğim narenciye / turunç ağaçları da olur, başka ağaçlar da orada. Kendimi Berlinli bir hipster zannedip bazen laptopumu da alırım yanıma, bira da alırım bazen, bağdaş kurup bir ağacın gölgesinde biram ısınmasın diye hızlı hızlı içerek bir şeyler da yazarım. Boş olur genelde, arada koşan, köpeğini gezdiren insanlar dışında kimse de olmaz.
Tembel biri olduğum için tepesine pek çıkmam. Kilisenin ordaki kapıdan girer, ilerde sağdaki banklardan birine çökerim hemen. Yüzlerce yaprak, yerde kozalaklar, köpek bokları, çöpler, kurumuş dallar... Bakması bedava. Geçende üşenmedim çıktım tepeye, güneş güzel güzel vuruyordu, aşağıda fotoğrafını gördüğünüz oturma yerlerinden birine kedi gibi kıvrıldım. Gelişmiş ülkede büyümemiş ve parktan ormandan biraz tırsan biri olduğum için etrafıma ürkek ürkek baktım ilk dakikalarda. Bir ağacın arkasından manyağın oğlu biri çıkacak, abuk subuk hareketler yapacak kesin, ben de ayaklarımı kıçıma vura vura kaçacağım zannettim. Öyle olmadı. Ben de sakinleştim ilerleyen dakikalarda.
Ay o ağaca bak, aman dur sigara yak, dur şurdan hayvan mı geçti, müzik mi dinlesem derken oturduğum yuvarlak meydan gibi yere biri kadın biri erkek iki genç geldi. Erkeğin elinde mavi bir poşet var, içinde iki kutu bira. Çaprazıma, onları çok net görebileceğim bir yere oturdular. Aramızda hiçbir şey yok, yakın bile sayılabiliriz. Ben bağdaş kurmuşum, kısaca bi baktım, göz göze geldik. Acaba sevgililer mi, sevgili olsalar böyle lap diye karşıma oturmazlar diye düşünüyorum bi yandan da. Şimdi öpüşecekler, birbirlerine sarılacaklar, dokunacaklar sevgili olsalar.
Önce müzik açtılar, Yunanistan'ın Kral FM'i gibi bir şey gelsin aklınıza. Düşük kaşlı, dar omuzlu, tabii ki sakallı, 20'lerinde erkek Yunan şarkıcıların "vıydırı bıy bıy, sevgilim beni terk ettin, oturup ağladım donumu bağladım." şarkıları. Bahsettiğim şarkıcılar bu kadar üzgünken hep kliplerinde üstü açık kullanıyorlar bu arada, hüzne iyi geliyor sanırım. Baktım bu ikisi şarkılara eşlik etmeye de başladılar, biralarını açtılar, biraz daha yakınlaştılar. Erkek olan şakalar komiklikler yapıyor, ellerini havaya savura savura bir şeyler anlatıyor, kadın olan gencimiz tatlı tatlı gülümsüyor ona. Sen bunlar sonra yaldır yaldır öpüşmeye başlaaaa, hadi bakalım.
Böyle baya baya affedersiniz bir an, öküz gibi kafamı kaldırdım baktım gençlere. Dünya umurlarında değil, karşılarında kelli felli bir adam var, onlara bakıyor. I ıh! Eller böyle kollara dokunmaya başladı, arada molalar verildi, sonra tekrar öpüştüler, sonra sarıldılar, hop eller bu sefer bacaklara falan. Yapılması gerekeni yaptılar yani, çok tatlı bir hisle ve cesaretle hem de. Şehirlerinde güzel bir parkta, güneşin gözlerini aldığı bir yerde, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp biraz daha yakınlaşabildikleri bir mekanda. Ben de bu arada öküz gibi bakmayı sürdürmedim, biz de o kadar eşek değiliz canım sonuçta. Arada işte, kısa kısa.
Şunu düşündüm; böyle bir şeyi asla yapmadım. Artık yapabileceğimi de zannetmiyorum. Andropoza girip, küçük tatlı haplar alıp, beynim yerine başka bir organımla düşündüğüm günler yoksa kapımda yapmam yani. Öyle şeyler olursa uzun uzun onu da anlatırım bir 10 sene sonra. Sadece bu çekinmeme hali o kadar hoşuma gitti ki. Ben olsam zaten biri varsa oraya oturmazdım. Otursam da sevdiceğimi öpmeye okşama çekinirdim. Hatta o insan neden bizim karşımızda oturuyor, insan olan çeker gider diye bir de ona sinirlenirdim.
Ben oturduğum yerden çantamı alıp kalktım. Rahatsız olduğumdan, durumdan şikayetçi olduğumdan değil. Birbirine sevgiyle bakan, sarılan insanları izlemeyi artık çok seviyorum. Bir zamanlar hiç sevmezdim ama artık öyle değil. Bir de yaş ilerledikçe gençlere baktığımda "Ah çok tatlılar" hissi geldi ki o biraz moral bozucu. Bu bahsettiklerim de benden en az 10 yaş küçüktü. Yani aslında 15 ama ben şimdi çok hüzünlenmemek için 10 yazdım buraya.
Yürümeye başladığımda da biraz ilerde solumda, yine benim oturduğum gibi bir yerde oturan bir kadın gördüm. Bir şeyler örüyordu sakin sakin. Bacak bacak üstüne atmıştı, ayaklarının biraz ilerisinde bir bebek arabası vardı. Yavrusuna sinek, uçan böcek gelmesin diye de cibinlik gibi de bir şey örtmüştü arabanın üstüne. Bebek de dombur dombur uyuyordu zaten.
O kadın da gördü mü acaba benim gördüklerimi? Sonra o gençler ne kadar daha durdular orada? Başka birileri de gelip benim onlara baktığım gibi kısa kısa, çekinerek baktı mı?
İşte bunları hiç bilemiyorum.