Yazı yayınlanma tarihi: Haziran 2017 (www.themahmut.com)
Tam kapanmamış bir panjurun arasından sızan ışığın aydınlatamadığı bir odada, boş gözlerle yemek masasının üzerinde duran çok çirkin bir vazoya bakarken itiraf etmiş olabilirsiniz bunu kendinize. Annenizin bir arkadaşının hediyesidir, anneniz atmaya kıyamamıştır. Siz de anneniz üzülür söylemeyeyim demişsinizdir. Basketbol oynadığınız, sonrasında beraber, ayı hamburgeri yediğiniz arkadaşınızın ne kadar da güzel elleri olduğunu fark ettiğiniz gün içiniz bir titremiştir belki. O eller size dokunsa ne güzel olur aslında. Giymek zorunda olduğunuz eteği yakmak istediğinizde aklınıza düşmüştür. Kim bilebilir ki? Sülale ortamının o samimiyetsiz sevimliliğinde amcanız size “Eee yok mu yeğenim bir koca adayı?” dediğinde aklınıza, gülümsemesi dünyalara bedel, aşık olduğunuz kadın ve onun gamzeleri geldiğinde de…
Aşkın cinsiyeti yoktur, cinsiyeti olmasına da gerek yoktur. Gerektiğinde cinsiyeti tanımlamaya bile gerek yoktur. Sizler, bizler bir kadına bir erkeğe, kendini kadın veya erkek olarak ifade etmeyen birine de aşık olabiliriz. Bu kadar basit. Sabahları kimle uyanmak istediğinize, rızanız varsa her gece kimle seks yapacağınıza, nasıl giyinmeniz gerektiğine, kime aşık olacağınıza kimse karar veremez. Herkes istediğiyle sevişir, gönül istediğine gider.
Her yıl, Haziran ayında dünyanın çeşitli kentlerinde sokağa çıkıp coşkuyla yürüyenler de bize bunu demek istiyor. Sabit ve tek bir cinsiyet kavramı olmadığını, çoğu insanın kafasında şekillenmiş ideal aile biriminin ne kadar farklılık gösterebileceğini, yöneliminden bağımsız bir insanı sevmemiz ve ona saygı duymamız gerektiğini, kutsal değerlerimizin aslında bir çöp olduğunu, özgürleştikçe daha mutlu olacağımızı… İnsanları kadın erkek, evli bekar, çocuklu çocuksuz değil de; iyi ve kötü diye ayırmamız gerektiğini…
Onuruyla, rengiyle, cesaretiyle hayatımızı güzelleştiren herkese teşekkür ederiz. Birini sevmek, ona aşık olmak için genel geçer kurallara boyun eğmeyenlere de. Baskıya, zulme canını feda edercesine karşı çıkanlara da. Özgürlüğünü her şeyden önemli tutup hayatını ona göre inşa edenlere de. Karabasan gibi üstümüze çöken, boğazımızı sıkan o çirkin hayata direnenlere de.
Büyük ihtimalle, bizim göremeyeceğimiz bir gün, her yer gökkuşağı olacak. Her yer ışıl ışıl, her yer çok aydınlık. O güne kadar, hepimizin yapması gereken çok şey var. Hepimize kutlu olsun!