Yazı yayınlanma tarihi: Eylül 2017 (www.themahmut.com)
2007'de İstanbul'dan ayrıldım. Net olarak hatırlamasam da ailem odamı, 2-3 sene olduğu gibi bıraktı, ellemedi hiç. "Bu çocuk döner." dediler belki, yoksa tembelliklerine mi geldi o ara bilmiyorum. Bir süre sonra annem muhtemelen "Yemişim lan böyle işi!" dedi ve kolları sıvadı; salonda bulunan yüzlerce kitabımız (eski) odama aktarıldı, yatağım diğer küçük odaya alındı, ellerimle boyadığım parliament mavisi masam (şüphesiz gençken de çok zevkliydim) atıldı, tırrık kürrek ne kadar küçük biblom, hatıra eşyam varsa kutulara konuldu (bence yaktılar ama böyle düşünmek istiyorum) , boya badana yapıldı, mavi kırmızı sarı yeşil minderlerim kurda kuşa yem oldu. Olması gereken de buydu zaten, dandik müzeler gibi tozlanacak hali yoktu odamın: burası Ozan'ın ayaklarını uzatıp birbirinden depresif Nordic şarkıları dinlerken bira içtiği masa, burası Ozan'ın eski konser biletlerini astığı, boyaları düşmüş duvar köşesi.... Hiç gerek yok.
Annem çoğu şeyi hiç düşünmeden attıysa da kasetlerime ve CD'lerime dokunmadı. Genç birileri varsa kaset nedir biraz anlatayım; kaset böyle ortalama bir el büyüklüğünde, dikdörtgen, içinde kahverengi bantı olan bir müzik dinleme aracı. Dıbank diye şarkı geçemezsiniz, bantları ileri geri sarmanız gerekir, A yüzü B yüzü vardır, ayrıca google it dostum, neden yoruyorsam kendimi boş yere.
İstanbul'a her gittiğimde kasetlerime mutlaka bir bakarım. Ergenliğin getirdiği o kifayetsiz, şuursuz hallerimle neler aldığıma, neler dinlediğime her seferinde şaşırmak mutlu eder beni. Yaşıtlarımın alternatif Brit gruplarına gönül verdiği, Capital Radio dinlediği, İngilizce söylenen şarkıların sözlerini günlüklerine yazdığı, rock deryalarında isyan bayraklarını çektiği dönemde beni en çok heyecanlandıran şeyin Emel-Erdal ikilisinin ayrılması ve Emel'in çıkardığı ilk albümün olması size ne kadar sığır olduğum konusunda umarım yeterince bilgi vermiştir. Arsız imansız kitapsız bir Türkçe pop manyağıydım. Çılgın gibi, deli gibi, fişek gibi. Gençlik dönemimin en heyecanlı anları Bostancı'da Remi Müzik'te geçti.
90'lar Türkçe pop albümleri ve şarkıları tekrar popüler oldu biliyorum. Benden 15 yaş küçük bebeler bile misal biliyor bazı şarkıları; yutup, spotifay, o şu bu sayesinde. En instagram deyimiyle "90'LAR CAAAN-DIIIIR!". Ama ben bu yazıda kendime destekçi, yoldaş arıyorum açıkçası. Herkeste olan albümlerden, herkesin dinlediği şarkılardan değil de bir cinnet / şuursuzluk / depresyon / kifayetsizlik anında aldığım, neden aldığımı şu an bilmediğim ve dinlediğim 10 albümü sizinle paylaşmak istiyorum. Aşağıdaki 10 şarkıcı / albüm dışında bir o kadar daha garip şarkıcı / albüm çıktığının da farkındayım ancak ben çekmeceme sadık kaldım. Yoksa ben de bilirim Bendeniz'in Sezen Aksu olmaya çalıştığı dönemlerde "Ananı Niyolay" şarkısıyla karşımıza röfleli Volkan'ı çıkarttığını, Rüya Ersavcı'nın "İstemiyorum Babaaa!" feryatlarını, Bora Gencer'in o sinir bozan "Hadi Hadi Şeker" sarkısını.
Yazıyı okuduktan sonra muhtemelen ruh hastası olduğumu düşüneceksiniz ama bence yalnız değilim. Aşağıdaki albümlerden ya da şarkılardan birkaçını hatırlayan, -eli arttırıyorum- seven varsa bana DM'den yürüsün. Gizli bir tarikat kuracağız çocuklar.
Aysun Kocatepe - Hadi Gari
12 yaşında bir ergene bu albümü aldıran sebep neydi bilmiyorum. Gerçekten hiç anlamıyorum. İnsan neden Aysun Kocatepe albümü alır ya? Değerli eşi Ali Bey'in sanatçı dostları ve onların arkadaşları alsın tabi ama neden ben? Bunu diyorum şimdi ama albümü uzun uzun dinlediğimi hatırlıyorum. Kendin Çal Kendin Oyna şarkısından bayağı tiksindiğimi, Hadi Gari'nin o kötü, o kırmızı mor pembe video klibini, Aysun Hanım'ın ağzımıza giren kahküllerini... Bu arada bir de itiraf; albümde yer alan Hüzün Eskileri isimli şarkıyı o zaman da çok severdim, hâlâ severim. Tam bir romantik serseriyim.
Çiler - Çiler
Bu çok fantastik işte. Türkiye latex nedir bilmezken, fantazi nedir bilmezken Çiler -yanlış hatırlamıyorsam- günah ve ahlaksızlık beşiği Batı Avrupa'dan gelmiş; sarışın, seksi mi seksi, dişleri aralık mı aralık bir şarkıcıydı. Klibin önce senfonik müzikle başlayan kısmında bir melekti ama sonra yoldan çıkıyordu ve şeytana dönüşüyordu. Sonra da işte yanında kaslı adamlar, aman da seksi hareketler, alevler içinde yanmaklar... Uçalım mı şarkısını hatırlayan varsa gerçekten kardeş olabileceğimizi düşünüyorum. Albümü aldığımı, üç kere dinlediğimi, bir şarkıyı çok sevdiğimi hatırlıyorum. Ama o şarkının ne olduğunu şu an asla anımsamıyorum.
Niran Ünsal - Haktan
Niran Ünsal'ın piyasaya çıkışı bol reklamlı, bol promosyonlu olmuştu hatırlarım. Albümde Garo Mafyan, Seda Akay, Selim Çaldıran, Şehrazat gibi isimler vardı. İkinci bir Yıldız Tilbe gırtlağıyla, bir heyecan dalgasıyla çıktı karşımıza. Klibinde, gelinliğiyle masum masum aynalara bakarak Haktan şarkısını söyledi bize, Kral TV TOP 20 listesine 4. sıradan falan girmişti sanırım o şarkı. Ben de tuzla koşup hemen almıştım albümü. Albümden baya tiksindiğimi hatırlıyorum. Hele Beyaz Sevda isimli bir şarkı vardır ki buyrun düşmanınıza dinletin, anında kafayı yesin. Niran Hanım son zamanlarda oldukça muhafazakar kimliğiyle bizleri ne yazık ki meşgul ediyor. Lady Gaga çocuklarımıza kötü örnek oluyor diye bağırınıyordu bir zamanlar.
Sima - Her şeye Rağmen
Sene 1995, yer New York - Central Park. Buz pateni pistinin üstünde bir piyano var ve üstünde bir kadın yatıyor, arkada acıklı acıklı çalan yaylılar. Delice bir şey oluyor ve bazı palyaçolar piyano çevresinde dönmeye başlıyor. Sima isimli bir kadın üzülerek şarkı söylemeye başlıyor; sevgilisi onu terk etmiş acımadan, vurup gitmiş korkmadan ama her şeye rağmen ayaktaymış. O şekil bir şeyler diyor. Ben televizyon ekranına boş boş bakıyorum, klibin renkleri, kurgusu çok tanıdık, Abdullah Oğuz çekmiş belli. O zamanlar Demet Sağıroğlu - Arnavut Kaldırımı, Emel - Hovarda, Sertab Erener - Rüya, Tarkan Dön - Bebeğim kliplerini çeken, Amerika görmüş, yüksek bütçeli kliplerin yönetmeni Abdullah Bey hiç adı sanı duyulmamış birine klip çekmiş, şaşırıyorum. Şarkı o zamanlarki ergen gönlümü usul usul okşuyor, 13 yaşımın yorgunluğunu düşünüp, her şeye rağmen ben de ayaktayım diyor ve Bostancı Remi Müzik'e koşuyorum.
"Şey, pardon! Sima diye biri çıktı, onun albümü var mıydııığ?"
Aylin Livaneli - Aylin Livaneli Söylüyor
Bu albümü almamın suçunu tamamen aileme atıyorum, bu konuda çok rahatım. Hem annem hem babam hem ablam. Doğmuşum, evde Zülfü Livaneli'nin dombur dombur o kalın, çoğunlukla detone sesi. Arabaya biniyoruz Zülfü, eve gidiyoruz Zülfü, karlı kayın ormanlarındayız aman da zor yıllardayız. Allah gibi bi şey zannettim adamı ne bileyim? Kızı Aylin Hanım da şarkı söylemeye başladı bir süre sonra. Ablam ikinci albümü Sevda Değil'i almıştı hatırlarım. Sonra ablamın aklı yerine gelmiş demek ki bir daha da Aylin Livaneli albümü almadı. Ama ben n'aptım; ailemizin o kutsal mirasını devam ettirdim ve kendisinin Aylin Livaneli Söylüyor isimli albümünü muhteşem müzik arşivimize ekledim. Albümün kapak fotoğrafının, o zamanlar için hala şahane olduğunu düşünüyorum. Çakmak Çakmak dışındaki hiçbir şarkıyı da hatırlamıyorum valla.
Suat Suna - Sözüne Kanmam
Arkadaşım Lâle'nin annesi, Kadir İnanır için abullabut suratlı adam dediğinde duymuştum ilk bu sıfatı. Kaba saba ve anlayışsız kimse anlamına gelen bu kelimeyi ben daha çok; gülmeyen, donuk suratlı olarak anlamıştım o zamanlar. Hâlâ da kendimce öyle bilirim, Kadir İnanır sonrası jenerasyonda bu sıfatın en çok yakıştığı kişi ise şüphesiz Suat Suna. Türkiye'de daha o zamanlar Popstar Türkiye, Akademi Türkiye, Haydi Gel Yıldızımız Ol, Michael Jackson taklidi yap da seni Survivor'a gönderelim gibi şovlar yokken, Altın Güvercin ve Eurovision gibi devlet tekelinde olmayan ilk özel yarışmalardan birinde meşhur olmuştu Suat Suna. Show TV düzenlemişti yarışmayı. Kemanıyla sahneye çıkıp, sesini titrete titrete "Ansızın çektin gittin." demişti. Hadi ben o gazla, o şarkının da içinde olduğu ilk albümü aldım, peki neden bu ikinci albümü de aldım? Bir deyiverin bana. Asık suratlı, keman dostu solistimiz aşağıda sizlerle.
Ufuk Yıldırım - Çabuk Gel Annem
Yüzlerce kasetin olduğu o çekmecenin bence en utanç veren albümü bu. Türkçe Pop tarihi bu albümden daha kötü bir albümü çok nadir görmüştür, size temin ediyorum. Ben Grup Vitamin etkisiyle mi diyeyim, İzel Çelik Ercan, sonra İzel Ercan, sonra İzel albümlerine olan katkıları etkisiyle mi diyeyim, bir şekilde aldım bu albümü. Çok kötü bir şey yapmamıştır, müzisyen adam diye düşünmüştüm. O müzisyen adam çok kötü bir şey yapmış arkadaşlar. O korkunç gırtlak nağmeleri, o iğrenç darbukalı düzenlemeler ve o albüm kapağındaki o fıstık yeşili Ufuk Yıldırım yazısı... Kahır nedir diye soranlara gelsin.
Barış - Barış Adlı Çocuk
Orta 2'deyim, dönem arasında, kışın ortasında küçük teyzemi ziyarete Ankara'ya gitmiştim. Ankara'yı gizliden gizliye sevsem de belli ki aşırı sıkılmışım; Özlem Tekin'in ilk albümünü, Hazal'ın ve Barış'ın albümünü aldım. Cebeci'de bir kasetçiden. Ajda Pekkan'ın bikinili pozları var diye o zamanlar Şamdan eki veren hangi gazeteyse, Pazar sabahı onu da aldığımı hatırlıyorum. Ankara darlamış beni, bunu şimdi çok net anlıyorum. Kendine Barış Adlı Çocuk ismini daha uygun gören sevgili Barış Bey'in çıkış şarkısı olan Sarar Yine beni etkilemiş bir şekilde herhalde, göz kırpmadan gitmişim almışım albümü. Klibin yönetmeni Rafet El Roman'dı ve klip Frankfurt isimli güzide Almanya şehrinde çekilmişti. Bunlar bildiklerim, albümün diğer şarkıları nasıldı, Barış (adlı çocuk) sonra albüm çıkardı mı, içkisi sigarası kumarı var mıydı, bunları hiç hatırlamıyorum.
Metiner - Metiner
Bu da bir muamma, Kral Tv'de gördüm de hoşlandım adamın şarkısından herhalde. Türker Müzik diye hiç adı sanı bilinmemiş bir müzik şirketinden çıkmıştı bu albüm, çünkü ben o zamanlar kasetlerimi, kütüphanemde plak şirketlerine göre dizerdim, o yüzden de bu albümü en sona koymuştum. (Hadi vurun şimdi beni, hadi ihbar edin deli bu diye.) Aşağıda klibini seyredebileceğiniz Gördüğüme Sevindim isimli şarkısını da sonra İlhan Şeşen seslendirmişti, söz ve müzik sahibi olarak. Metiner ismiyle bir insanın müzik piyasasına çıkma cesaretine gizliden gizliye imrendiğimi itiraf etmeliyim. Hala bazı şarkılarını beğenir, arada açar dinlerim.
Murat Soydan - Yatak Sakin
En bombasını en sona bıraktım. Bu albümü koca Türkiye'de 8 kişi satın aldı bence, onlardan biri de benim. Bostancı Remi Müzik'te bulamayınca hemen ilerisindeki pek de sevmediğim dükkana sormuştum var mı bu albüm diye, onlar da olumsuz cevap verince sabit pazarın oralarda tezgahta albüm satan bir adam vardı, umutsuzca ona yanaşmıştım. Adamı çok net hatırlıyorum; gençten, gri bereli, sakallı, yamuk burunlu bir adamdı. Kaseti uzatırken, şaşkın gözleriyle bana bakıp "Pardon neden alıyorsunuz bu albümü?" demişti bana. Cevap verememiştim. Neden aldığımı hala bilmiyorum, o zamanlar takip ettiğim, 40 IQ'su olan ergenlere yönelik Türkçe Pop Müzik dergileri yüzünden olabilir. TopPop, Popüler Müzik isimli dergiler vardı. Ali ve Aysun Kocatepe'nin sahip olduğu 1 Numara Müzik isimli şirketten çıkmıştı albüm, Aysun Kocatepe'nin Hadi Gari albümündeki Gün Gelir şarkısını da Murat Soydan bestelemişti galiba. Çekmecemdeki her albüme kıyabilirim ancak Yatak Sakin'e hayır. Bu kaseti 2036 senesinde oldukça yüksek bir fiyata açık arttırmada satıp aşırı zengin olacağım biliyorum.