Yazı yayınlanma tarihi: Ocak 2019 (www.themahmut.com)
Gülriz Sururi 2018'in son gününde aramızdan ayrıldı. Vasiyeti üzerine kendisi için herhangi bir tören ya da cenaze merasimi düzenlenmedi. Bunu istemediğini yakınlarına zaten söylemişti, onlar da Gülriz Hanım'ın bu isteğini gerçekleştirdiler. Biz 2019'un ilk sabahı / öğleni ne zaman uyandıysak o zaman aldık haberini. Arzu ettiği gibi, sessizce defnedildiğini öğrendik.
Gülriz Hanım için çok uzun uzun bir şeyler yazabilecek biri değilim, çocukluk zamanlarında A La Luna ile bildim onu çünkü. Yemek programı yapan, oldukça mesafeli, komşumuz olsa beni kesin sevmeyeceğini (ne kadar da büyük kafalı bir çocuk) düşündüğüm, minicik topuzu olan, elmacık kemikleri gösterişli bir kadın olarak tanımadım tabii ki, doğduğum büyüdüğüm ülkenin en değerli sanatçılarından biri olduğunu her zaman biliyordum ama her hafta onu görmem o işte margarinle yaptığı yemekleri ülke ünlülerine yedirmesiyle başladı. Sezen Aksu'nun konuk olduğu bölümü hatırlıyorum mesela: ona sebzeli Çin böreği yapmıştı. Bir Pazar sabahı evde sıkıntıdan patlamışken gözüm Sezen Aksu'yu gördüğü için dev açılmıştı böyle, üstümdeki hırkanın yakasını yiyordum heyecandan. Sezen Aksu'yu konserlerde affedersiniz cıvıtan biri olarak, o yaşta bile görmüşken, Gülriz Hanım'ın karşısında nasıl da mesafeli nasıl da kibar nasıl da usturuplu olduğunu görünce şaşırmıştım biraz. Ne bileyim, insan, en azından bir kere, o topuzu elleyip MİMİK MİMİK yapar değil mi? Yok yapmadı Sezen Aksu. İnsanın aklında ne saçma şeyler kalıyor.
Ergenliğimde "Kıldan İnce Kılıçtan Keskince" kitabını okumuştum, Lâle okumuştu önce, sonra bana vermişti. Yaşımız 14-15 civarı olsa gerek, Lâle'nin babası Ender amcanın kütüphanesinin kitaplarından biriydi. Ender amcanın kendine özel damgası vardı, kabartmalı, her kitabının ilk sayfasında görürdünüz. O kitabı okurken çoğu şeyi anlamadığımı şu an çok net hatırlıyorum. Engin Cezzar ile olan ilişkisini anlattığı satırlarda çoğu zaman sıkıldığım çok netti; anlayamadığım bir histi çünkü onun bahsettiği. Böyle deli aşk, derin nefret, bissürü delilik. Ne bileyim 14 ya da 15 yaşındayım, birine aşık olursan hayat pembe bir renk alır, sen de mutlu olursun, ay daha da ne olsun sonuçta. Bir de -umarım yanlış hatırlamıyorum- kendini öldürmeye çalıştığı andan bahsetmişti uzun uzun Gülriz Hanım o kitapta, ocağın gazını yakmış beklemiş falan. Kitabı okuyan ve hafızası benden iyi olan varsa ve yanlış bir şey yazıyorsam n'olur beni uyarın.
Ne kadar güçlü bir figür olduğunu, ne kadar iyi bir sanatçı olduğunu ben yazmayacağım. Son zamanlarda, kimilerimizin çok öykündüğü, çok hayran olduğu o Cumhuriyet kadınının tasvirlerini de ben yapmayacağım. Çürük medyamızda çıkan "YİNE BİKİNİLİ POZ VERDİ!" haberlerinden de hiç bahsetmeyeceğim. Hiçbiri umrumda değil, hiçbirinin özellikle mükemmel şeyler olduğuna inanmıyorum. Kötü şeyler olduğuna da.
Sadece elinden gelen her şeyi yapan, durmadan çalışan, aldığı alkışı hazmetmiş, daha fazla alkış için elinden geleni yapan, aşık olmuş, şehirli, kendine güvenen, kendini bilen, hayat dolu bir kadının aramızdan bu kadar sessizce ve bu kadar incitmeden ayrılışı çok etkiledi beni.
Büyük ihtimal çoğunuz gibi, 80+ jenerasyondan biri olarak, bu aralar sosyal medyanın etkisiyle de herkesin sadeleşme çabalarını görüyorum. Herkes / bakın ne kadar da azla yetiniyorum, ne kadar da kendime döndüm, ne kadar da her hissi kucaklıyorum, kızmıyorum öfkelenmiyorum / havasında. Kimseyi yargılamıyorum, bazı şeyler için bazı zamanlarda ben de o kafalardayım. Olmaya çalışıyorum ya da. Hepimiz kendimiz için en iyi olduğunu düşündüğümüz şeyi yapıyoruz. Sakinleşmeye, arsızlaşmamaya, gösterişten uzak durmaya çalışıyoruz. Bunları yapıyorum zannederken duvara tosluyoruz ama çoğu zaman. Gülriz Hanım bunu yapmadı, sessizce ve sakince gitti, istediği gibi. Yaptıklarını, her türlü egosunu, deliliğini, çılgınlığını yaşadığı sürece sevdiklerine, tanıdıklarına gösterdi zaten. Oynadı, konuştu, yazdı. Giderken başka bir şey yapmaya gerek yoktu.
Ne yapacaksak şimdi yaşarken yapalım bence. Şimdiden sadeleşmeye, arınmaya, içimize dönmeye gerek yok. Kalp kıralım, kötülük yapalım, birilerinin mutsuzluğu için kıçımızı yırtalım, şerefsiz birileri olalım demiyorum. Gerekiyorsa en şahane zaaflarımızı yazalım, anlatalım, öfkeden delirelim, sevinçten ağlayalım. Sonrasında ilacı olan her şeyi yapalım işte. İnsan bahanesini o kadar hızlı zamanda buluyor ki zaten.
Ama ölmeyi bilelim.
Gülriz Hanım'a saygıyla...
Fotoğraf: Muammer Yanmaz